“Gıybetin cezâsı çok ağırdır!”

Hindistan evliyâsından ve Silsile-i aliyye denilen büyüklerden olan Abdullah-ı Dehlevî hazretleri, seyyiddir.   Bir hâkim komşusu vardı. Ama bu zâtı sevmiyordu.   Aleyhinde konuşur, gıybetini yapardı.   O, bir gün bir suçtan hapse düştü!   Abdullah-ı Dehlevî hazretleri bunu işitince çok üzüldü!   Ve uğraşıp çıkardı onu hapishâneden.   O kimse insafa geldi. Tövbe edip talebesi olmakla şereflendi…   ● ● ● … Devamını oku

“Çocuğun doğunca ismini Ali koy!”

Hindistan evliyâsından ve Silsile-i aliyye denilen büyüklerden olan Abdullah-ı Dehlevî hazretleri, seyyiddir. 1745’te Hindistan’ın Pencab şehrinde doğdu. 1824 de Delhi’de vefât etti. Kabri Şâhcihân Câmii yakınındaki dergâhındadır.   Bu zât henüz dünyâya gelmeden babası rüyâ gördü onun hakkında.   Alî bin Ebî Tâlip (radıyallahü anh), ona rüyâda;   “Allah, sana bir oğul verecek ki, büyüdüğünde yüksek bir … Devamını oku

Aradığı mübarek zatı bulmuştu…

Evliyânın büyüklerinden Ârif-i Rîvegerî hazretleri, 1209 de Rîvgir’de vefât etti.   O yörede Abdülhâlık-ı Goncdüvânî adında çok büyük bir velî vardı. Ama onun büyüklüğünü bilmiyordu.   Bir gün bu zât çarşıdan öteberi almış, evine dönüyordu ki, genç Ârif gördü.   Edeple yaklaşıp;   “Efendim, izin verirseniz yardım edeyim” dedi.   Kabul edip, elinde olanları verdi ona.   Eve gelince;   “Sağol evlât! … Devamını oku

“Müslümanlık kısaca nedir efendim?”

Evliyânın büyüklerinden Ebülleys-i Semerkandî hazretleri, bir gün sevdiklerine; “İbâdetlerini riyâ ile, gösteriş için yapanların hâli şu kimseye benzer ki, kesesini çakıl taşlarıyla doldurmuş. Herkes onun için ‘ne zengin adam’ der. Ama onlarla bir şey alacak olsa, kimse ona bir kuruşluk mal bile vermez” buyurdu. Ve ilâve etti: “İbâdet yapmakta da hâlis niyet yoksa, Allahü teâlâ o amellere hiç … Devamını oku

“Siz âlimlerden uzak durdunuz!”

Ebülleys-i Semerkandî hazretleri 983 senesinde vefât etti.   Bir gün şunu anlattı:   Hak teâlâ mahşerde bu dünyâya insan sûreti verip herkesin görebileceği bir yerde bulundurur.   Şöyle ki;   Saçları karmakarışık, gözleri mosmor, dili dışarı sarkmış, kapkara, çirkin suratlı bir koca karı gibidir.   Bir melek seslenir:   “Ey insanlar! Bunu tanır mısınız?”   Mahşer halkı; “Tanımıyoruz” derler. … Devamını oku

“Allahü teâlânın sevgili kulusunuz”

Yâkub-i Çerhî hazretleri, zâhirî ilimleri bitirip ve “icâzet” alıp tam memleketine dönecekti ki, evliyânın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerini işitti birinden.   Görmeden çok sevdi kendisini.   Bu sevgiyle tutuştu, yandı kalbi.   Yerini öğrenip evine gitti.   Huzûruna girince, o zât;   “Tam dönecek zaman mı bize geliyorsunuz?” dedi.   Çok mahcup oldu.   Boynunu büküp;   “Sizi çok seviyorum. … Devamını oku

“Siz, Cenâb-ı Hakk’ın sevgili kulusunuz…”

Yâkub-i Çerhî hazretleri, zâhirî ilimleri bitirip ve “icâzet” alıp tam memleketine dönecekti ki, evliyânın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerini işitti birinden.   Görmeden çok sevdi kendisini.   Bu sevgiyle tutuştu, yandı kalbi.   Yerini öğrenip evine gitti.   Huzûruna girince, o zât;   “Tam dönecek zaman mı bize geliyorsunuz?” dedi.   Çok mahcup oldu.   Boynunu büküp;   “Sizi çok seviyorum. … Devamını oku

O kitapların okunduğu yere rahmet yağar

Büyük velî Ebül Feth-i Serahsî hazretleri; her velî gibi hocasını çok sever, her kavuştuğu şeyi “onun bereketinden” bilirdi.   Bir gün bâzı dostları;   “Efendim, bu yüksek mertebeye nasıl yükseldiniz?” diye sordular.   Cevâben;   “Hocamın sâyesinde” buyurdu.   Ve şöyle anlattı:   Ben bir gün, bir derenin kenarında yürüyordum.   Hocam Ebül Fadl da, su üstünden bu tarafa doğru geliyordu…   Bana, … Devamını oku

Pişmanlık, tövbe demektir!..

Büyük İslâm âlimlerinden İmâm-ı Kastalânî hazretleri, Kâhire’de doğdu. 923 (m. 1517) senesi muharremin yedisinde, Kâhire’de vefât etti. Bu zât, bir hastalığa yakalanmıştı. Çok tabiplere gitti. Bir çâre bulamadı. Nihâyet Resûlullah’ı araya koyup; “Yâ Rabbî! Habîbinin hürmetine, bana şifâ ihsân eyle” diye duâ etti. Sonra da yattı. Bir büyük zât göründü rüyâsında. Elindeki reçeteyi uzatıp; “İşte senin ilâcın! Bu reçete, Resûlullah … Devamını oku

Yedi yaşında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi

İmâm-ı Süyûtî hazretleri, yedi yaşına gelmeden Kur’ân-ı kerîmi ezberledi.   İslâm ilimlerinin hepsini öğrendi ve Şeyh-ül İslâm oldu.   Bir talebesi anlatıyor:   Bir gün hocam bize geldi. Oturup sohbet ettik. İkindi yaklaşınca; “Evlâdım! İkindiyi Mekke’de kılsak diyorum. Haydi kalk, beraber gidelim. Ama başkası bilmesin” buyurdu.   Evimizin önüne çıktık.   Bana bakıp;   “Yum gözlerini!” dedi.   Yumdum. … Devamını oku

Ben ona ağlamıyorum ki!..

Semerkand’da medfun bulunan Muhammed bin Fadl Belhî hazretleri büyük velîlerdendir. Semerkand’da kadılık yaptı. 931’de orada vefât etti.   Bir gün şunu anlattı:   Nuh aleyhisselâm zamânında insanlar bin sene kadar yaşardı. O devirde bir kadının oğlu öldü. İki gözü iki çeşme ağlıyordu ki, bir komşusu tâziye için geldi.   Ve onu tesellî edip;   “Niye bu kadar … Devamını oku

“Senin murâdın nedir evlâdım?”

Bir genç, Şâh Şücâ-i Kirmânî hazretlerinin büyük bir velî olduğunu işitip, ziyâretine gitti bir gün.   Sohbetini dinledi.   Çok istifâde etti.   Ancak bir kerâmetini görmek istiyordu bu büyük velînin.   Yanında üç gün kaldı.   Hiç kerâmet görmedi.   Kendi kendine;   “Gideyim bir daha da gelmeyeyim” diye düşündü.   O esnâda büyük zât genci yanına çağırıp; … Devamını oku

Takvâ ehli bir dâmat arıyordu…

Büyük velîlerden Şâh Şücâ-i Kirmânî hazretleri, Kirman pâdişâhının oğlu olup, 889’da vefât etti.   Bu zâtın çok sâliha bir kızı vardı ki, Kirman vilâyetinin en güzel kızıydı.   Çok isteyeni vardı.   Babası kimseye vermiyordu. Çünkü o, “takvâ ehli” bir dâmat arıyordu.   Nihâyet câmide tâdil-i erkânla namaz kılan bir “genç” gördü.   Onu gıbtayla seyretti.   Namazı bitince … Devamını oku