Elmaların zikri

Evliyanın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin kabr-i şerîfi Buhara’nın kasr-ı ârifan köyündedir.   Bir talebesi bir gün ziyaretine geldi bu büyük velinin.   Gelirken biraz “elma” hediye getirmişti. Hocası, elmaları alıp dağıttı herkese.   Tam yiyeceklerdi ki;   “Durun, yemeyin!” buyurdu.   Şaşırdılar.   Sordular ki:   “Niçin efendim?”   “Çünkü şu anda zikrediyorlar.” “Elmalar mı zikrediyor efendim?”   “Evet.” … Devamını oku

Pişmeyen hamur

Evliyanın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin her hali sünnet-i seniyyeye tam uygundu.   Şöyle ki;   Resûlullah Efendimiz bir gün eshabıyla ekmek pişirmişlerdi tandırda.   Sahabeden her biri hamurunu alıp eliyle kızgın tandıra yapıştırdı.   Efendimiz aleyhisselâm da mübarek eline hamur alıp yapıştırdı tandırın sıcak gövdesine.   Bir müddet beklediler.   Sonra aldılar tandırdan.   Bütün hamurlar pişmişti. … Devamını oku

Nefsini mi azarlıyorsun?

Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin sevdiklerinden Emîr Hüseyin adında biri anlatıyor:   Hocam beni bir iş için Buhara’ya göndermişti.   Yolda, kendi kendime;   “Ey nefsim! Sen ne zaman ıslah olacaksın. Senin şerrinden ne zaman kurtulacağım. Meğer sen ne hain, ne alçakmışsın. Hatta sen yüz bin şeytandan daha zararlıymışsın” diyerek nefsimi azarlıyordum.   O anda bir “ihtiyar” gördüm.   … Devamını oku

İşaretli armut

Evliyanın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, bir grup talebesiyle Şeyh Hüsrev adında fakir bir sevdiğinin köyüne gitmişti.   Oturup sohbete başladılar.   Köylülerden biri vardı.   Bu zatı merak etti…   Zira onun, keramet sahibi bir büyük veli olduğunu söylemişlerdi kendisine.   “Gerçekten böyle midir?” diyordu.   Bir tabak “armutla” gitti o eve.   Maksadı, imtihan etmekti bu … Devamını oku

Hocasına itiraz edince…

Evliyanın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, birkaç talebesiyle bir eve yemeğe gitmişlerdi. Sofra kuruldu. Büyük veli ve talebeleri sofraya oturdular.   Ancak biri oturmadı.   Mübarek zat;   “Sen niçin sofraya gelmiyorsun?” diye sordu ona.   O talebe dedi ki:   “Bugün oruca niyet ettim.”   “Farz orucu mu?”   “Hayır, nafile.”   “Öyleyse bozabilirsin evladım!.. Haydi gel, bizden … Devamını oku

Şu aynada kendine bak

Evliyanın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin, Emîr Hüseyin adında bir talebesi vardı.   O, şöyle anlatıyor:   Ben Kasr-ı ârifan’da çiftçilik yapıyordum.   Fakat Müslümanlıkla, pek ilgim alakam yoktu…   Tam bir cehalet içinde geçiriyordum ömrümü.   Hayatı, yiyip içip yatmaktan ibaret zannediyordum.   Behâeddîn-i Buhârî hazretleri; bizim mahallemizde ikamet ederdi.   Sık sık karşılaşıyorduk.   Bana bakıp, … Devamını oku

“Kırk altının” var ya…

Evliyanın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretleri zamanında bir Müslüman, bu büyük velinin ismini işitti.   Merak edip görmek istedi. Ve bir gün huzuruna gidip;   “Efendim, sizi duydum, ama ziyarete gelmekte biraz geciktim; kusuruma bakmayın” dedi.   Mübarek zat da;   “Ama biz, öyle kolay kolay özür kabul etmeyiz. Bize ‘altın’ vermen lazım” buyurdu.   Şaka yapmıştı.   Adam … Devamını oku

Bu zamanda da var mı?

Evliyânın büyüklerini sevenlerden biri anlatıyor:   Bir gün Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, bir grup insanla bir ırmak kenarında sohbet ediyor, cemaat hayranlıkla onu dinliyordu…   Dinleyenlerden birkaçı, büyüklüğüne inanmıyorlardı bu zatın.   Onlardan biri;   “Efendim, önceki veliler ne güzel keramet gösterirlermiş… Keşke zamanımızda da öyle veliler olsaydı da, o kerametleri biz de görseydik” deyiverdi.   Büyük veli, … Devamını oku

Bir şefkatli nazarı

Evliyanın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerini çok seven bir talebesi şöyle anlatıyor:   “Ben hocamı tanımadan önce dinimi bilmiyor, bu sebeple günahlar içinde yüzüyordum.   Hocamın ismini duydum…   Bir tanıdığım, bana;   ‘Behâeddîn-i Buhârî isminde bir velî zât var ki, sohbeti çok faydalı ve tatlı’ dedi.   Ben bu ismi işittim.   Ve görmek istedim.   Zira âşık olmuştum. … Devamını oku

Bir sadâkat örneği

Behâeddîn-i Buhârî hazretleri anlatıyor:   Bir kış günü “aşk-ı İlâhî” kapladı beni.   Kendimden geçmiş hâlde dağlara çıktım.   Yalın ayak baş açık dolaştım. Ayaklarım yarılıp parçalandı ve delinip, kanlar aktı dikenlerin yerlerinden!   Bu hâldeyken;   “Gideyim, hocam Emîr Külâl’in dizi dibinde oturup sohbetini dinleyeyim” diye düşündüm…   Ve koşup katıldım o feyzli sohbetine.   … Devamını oku

Ölümden bahsediyorlarsa

Behâeddîn-i Buhârî hazretleri şöyle anlatıyor:   Tasavvufa girdiğim ilk günlerde sohbet eden iki mümin görseydim, dinlerdim onları.   Ahiretten, ölümden bahsediyorlarsa ferahlardım.   Dünyalık konuşurlarsa beğenmez, terk ederdim o yeri.   Bir gün kumarhaneye düştü yolum.   İki kişi, kendilerinden geçmiş hâlde kumar oynuyorlardı…   Onları takip ettim.   Birisi hep kaybediyordu.   Yine de vazgeçmiyordu. … Devamını oku

Nefsin sana düşmandır

Behâeddîn-i Buhârî hazretleri anlatıyor:   Gençliğimde mübarek bir zatla yakınlığım olmuştu…   Kendisine dedim ki:   “Bana nasihat edin.”   Cevaben “Nefsin sana düşmandır. Dikkat et, günahlar karşısında seni mağlup etmesin. Bu yolda asıl maksat; nefsi temizlemektir” dedi.   Hoşuma gitti.   Ve kendisine;   “Efendim, teveccüh buyurun da bu işi yapmam kolay olsun” dedim.   “Öyleyse insanlardan … Devamını oku

“Efendim, cennete ne ile girilir?”

Evliyânın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin annesi şöyle anlatıyor:   Oğlum Behâeddîn dört yaşındaydı ki, kerâmetleri görülürdü zaman zaman.   Bir ineğimiz vardı.   Yavru yapacaktı.   Doğurmasına bir ay vardı ki, oğlum Behâeddîn, bana;   “Anneciğim! Bu inek beyaz başlı bir yavru doğuracak” dedi.   Aradan üç ay geçti…   O inek doğurdu.   Buzağı, beyaz başlıydı gerçekten. … Devamını oku