Emr-i mâruf yapılmazsa!

Behâeddîn Zekeriyyâ hazretleri “rahmetullahi aleyh” Hindistan velîlerinden olup, kabr-i şerîfi Mültan’dadır.

 

Henüz çocukken kalbi “ilim öğrenmek” aşkıyla yanıyordu.

 

Şihâbüddîn-i Sühreverdî hazretlerinden çok istifâde etti.

 

Bu velî’den aldığı “feyzleri” saçtı insanların kalbine.

 

Hocası, insanları irşâd için Mültan’a gönderdi onu.

 

Ancak oranın halkı istemediler.

 

“Burada, senin gibi âlimler çok. Onun için sana ihtiyaç yoktur” mânâsını ifâde etmek düşüncesiyle içi tam dolu bir kâse “süt” gönderdiler kendisine.

 

Bundaki gizli mânâyı ve ince nükteyi anladı… Kâsenin üzerine bir “gül” koyup iâde etti. Yâni “Biz de o âlimlerin ‘gül’ü olarak buraya geldik” demek istedi.

 

Onlar bunu gördüler.

 

Fevkalâde duygulandılar…

 

“Bu, alelâde bir âlim değil” dediler.

 

Ve Mültan’daki âlimlerin hepsi, onu büyük bilip “talebesi” oldular seve seve.

 

● ● ●

 

Bu zât, bir gün dostlarına;

 

“Emr-i mâruf, yâni dîne hizmet etmek kime nasip olursa, çok sevinsin, çok şükretsin” buyurdu.

 

Dostları; “Bu iş, çok mu sevaptır efendim?” dediklerinde;

 

“Elbette… Bir beldede küfre karşı emr-i mâruf yapılırsa, Allahü teâlâ o beldenin hak ettiği azâbı tehir eder. Emr-i mâruf yapılmayan beldeye ise azâb-ı İlâhî gelir” buyurdu.

 

 

 

Abdüllatif Uyan’ın önceki yazıları…




Kategori içindeki yazılar: Abdüllatif Uyan