Peygamber Efendimiz eshâbıyla bir bahçede oturmuş yemek yiyorlardı. Bir câriye geçti oradan. (Harpte esir alınan kadın köleye câriye denir.)
O câriye dönüp baktı.
Efendimizi gördü.
Huzûruna yaklaştı.
Ve “Yediğinden bana da ver” deyiverdi. Sahâbe-i kirâm şaşırdılar! Efendimiz, önündeki yemekten bir lokma alıp uzattılar o kadına.
Lâkin câriye almadı.
“Onu istemiyorum.”
“Ya ne istiyorsun?”
“Ağzında çiğnediğinden!”
Eshab daha da şaşırdılar!
Hattâ öfkelendiler!
Ama Efendimiz onu kırmadı. Mübârek ağzındaki lokmadan verip onu sevindirdi.
Kadın, Resûlullah Efendimizin elinden o lokmayı alıp da yediği anda hâlinde âni bir değişiklik oldu.
O edepsiz hâli gitti.
Çok pişmân oldu.
Yaptığından utandı!
Kızardı, bozardı…
Önüne bakarak süratle uzaklaştı o yerden. O günden sonra “edep hayâ” timsâli bir hanımefendi oldu. Öyle ki; edep ve terbiyesiyle parmakla gösteriliyordu o havâlide…
● ● ●
Efendimiz aleyhisselâm, çocuk sahâbîlerden Hazret-i Katâde’nin yüzünü sevgiyle okşamışlardı bir gün.
O an yüzü değişti.
Bir parlaklık geldi.
Öyle ki; akrânı arasında hemen fark edilirdi. O parlaklık, ölünceye kadar da hiç gitmedi ondan…