Peygamber Efendimiz “ahde vefâ” konusunda çok titizdi.
Şöyle ki;
Henüz peygamberliğini teblîğ etmemişken alışveriş yapmıştı bir kişiyle.
Bir miktar borçlanıp ödeme husûsunda anlaştılar…
Falan gün falan saatte bir yerde buluşup ödeyecekti borcunu.
O gün geldi.
O saat oldu.
Efendimiz anlaştıkları yere gitti.
Ama adam yoktu ortalarda.
Ertesi gün yine gitti.
Adam yine yoktu…
O yere gelmemişti.
Üçüncü gün yine gidip aynı yerde bekliyordu ki, o kimse geldi nihâyet.
Ama çok mahcuptu!
“Özür dilerim!” dedi.
İki gün de unuttuğunu söyledi.
Ama Efendimizi çok sevmişti.
Peygamberlik îlân edilince koştu hemen.
İlk îmân edenlerden oldu…
● ● ●
Yine Hayber’den dönülüyordu.
Bir Yahûdî kadını bir eti zehirleyip kızarttıktan sonra Peygamber Efendimize getirdi ve kendisine “Bu eti sizin için kızarttım… âfiyetle yiyiniz” dedi.
Efendimiz yemedi o eti.
Eshâbına da yedirmedi.
Zîrâ et zehirliydi!
Onun için yemedi.
Kadın; ete “zehir” kattığını îtiraf ettiği hâlde yine cezâlandırmadı onu.
O da bu merhameti gördü.
İnsafa geldi.
Şehâdeti söyleyip îmânla şereflendi.