Bir gün büyük velî Muînüddîn-i Çeştî hazretlerine bir kimse gelip karşısında edeple durdu.
Ve arz etti ki.
“Efendim, Çoktandır zât-ı âlinizi görmek istiyordum. Çok şükür, bugün sizi görmekle şereflendim” dedi.
Ama büyük velî, hiç iltifat etmedi bu söze.
Kıymet vermedi.
Üstelik sertçe bakıp;
“Haydi, ne için geldinse hemen yap yapacağını!” buyurdu.
Adamın hâli değişti…
Ve kızardı, bozardı…
Bütün âzâları, titremeye başladı onun heybetinden!
Ve ağlayarak;
“Efendim, asıl niyetim, sizi öldürmekti! Çok pişmânım. Lütfen bu suçumu affedin” dedi.
Sonra iç cebine soktu elini.
Bir “bıçak” çıkarıp koydu bu velî zâtın önüne ve pişmanlıkla;
“Suçluyum, nasıl isterseniz cezâmı öyle verin!” dedi
Büyük velî;
“Bu yolda, kötülük eden kimseye de iyilik yapılır” buyurdu.
Ve el kaldırıp;
“Yâ İlâhî! Bu kulun günahlarını affet ve kendisini, sevdiğin kullarından eyle” diye duâ etti…
Adamın kalbi değişti.
Yâni kalp gözü açıldı.
Ve “evliyâ” oldu.