Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, yanında olan müminlere;
“Gidin, şu gâfil hükümdâra putperestliği bırakmasını söyleyin” buyurdu.
Onlar da gidip;
“Ey hükümdâr! Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, putperestliği bırakmanızı istiyor” dediler.
Ama o, aldırmadı.
Küfründe inat etti.
Geri dönüp durumu arz ettiler.
Muînüddîn-i Çeştî gadaba geldi.
Gayretine dokundu mübâreğin.
O yakınlarda genç bir İslâm hükümdârı vardı.
O gece o hükümdârın rüyâsına girerek;
“Ey sultân! Askerinle bu diyâra gel ki, Hindistan Sultânlığı sana nasip olacak” buyurdu.
Sultân uyanıp;
“Hayırdır inşallah” dedi.
Ve çağırdı âlimleri huzûruna.
Rüyâyı anlatıp sordu:
“Bunun tâbiri nedir?”
“Rüyânız mübârektir”
“Peki, ne yapmamı istersiniz?”
Âlimler;
“O zâtın dediğini yapınız. Yâni ordunuzu alıp, acele o diyâra gidiniz” dediler.
Sultân “Pekâlâ” dedi.
Ve sürdü ordusunu Hindistan’a. Hiçbir mukavemetle karşılaşmayıp koca Hindistan ülkesini fethetti baştan başa.
Resûlullah’ın buyurduğu oldu. Ve bu topraklar, İslâm’ın nûruyla aydınlandı. (Devamı yarın)