“Zındıkların îtikatlarından Allahü teâlâya sığınırız!”

Hasîb Dürrî Efendi Gâziantep velîlerinden olup 1848 (H. 1264) senesinde Anteb’in Karacaoğlan Mahallesinde doğdu. Küçük yaşta ilim tahsîline başladı. İyi bir medrese tahsîli gördü. Şuaybzâde Ali Âkif Efendinin feyizli sohbetlerine katılarak Nakşibendî-Müceddidî icazeti aldı. Ali Âkif Efendinin hoca silsilesi Abdullah-ı Dehlevî hazretlerine ulaşır. 1913 (H.1332) senesinde vefât etti.

Bir sohbetinde de şunları anlattı: Yüksek üstadımız İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyorlar ki: İyi biliniz ki, bid’at sahibi ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, kat kat daha fenadır. Yetmişiki türlü bid’at sahibi vardır. Bunların içinden en kötüsü, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbına düşmanlık edenlerdir. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerimde, bunlara kâfir diyor. Sûre-i Fethin son âyetinde meâlen, (Senin Eshâbına kâfirlerin düşman olması için) buyuruldu. Kur’ân-ı kerimi ve İslâmiyeti bizlere bildiren, Eshâb-ı kirâmdır. Onlardan biri kötü olursa, Kur’ân-ı kerim, sağlam olmaz. İslâmiyete güven kalmaz. Kur’ân-ı kerimi, Hazreti Osman topladı. Ona dil uzatılırsa, Kur’ân-ı kerime dil uzatılmış olur. Zındıkların böyle îtikatlarından Allahü teâlâya sığınırız! Eshâb-ı kirâm arasındaki ayrılıklar, muharebeler, nefislerine uyarak değildi. Onların mübârek nefisleri, insanların en iyisinin sohbetinde bulunmakla, kalbleri cilâlıyan sözlerini dinlemekle, tezkiye bulmuş, emmârelikten kurtulmuştu. Nefislerinde, İslâmiyete uymayan istek kalmamıştı. Şu kadar biliyoruz ki, Emîr haklı idi, Ona karşı duranlar hatâ etti. Fakat, bu hatâları, ictihâdda yanılma idi. İctihâd hatâsı, fısk, günah değildir. Hattâ, ayıplamaya bile izin yoktur. Çünkü, ictihâdda hatâ edene de, bir sevap vardır. Evet, nasipsiz Yezîd, Eshâb-ı kirâmdan değildi. Onun tâlihsizliğine karşı, kim ne diyebilir ki, hiçbir kâfirin yapmadığı işi, o bedbaht kimse yapmıştır. Ehl-i sünnet âlimlerinden bazısının, ona lânete izin vermemesi, onun işini beğendikleri için değil, belki pişman olmuş, tevbe etmiştir dedikleri içindir.

Hasîb Dürrî Efendinin tasavvuf esaslarından bahseden şiirlerinden biri:
Tarik-i Nakşibendde şart-ı evvel terk-i bid’attir
İkinci, îtikâd-ı ehl-i sünnet ve’l cemâattir
Üçüncü gaflet ile ettiği cürme edip tevbe
Maâsî semtine gitmem deyü azm ile niyyettir.
Düşerse kalbine bir katre nâgeh çirk-i isyândan
Anın sabunu istiğfârdır, âbı inâbettir.
Azimet râhını derpiş edip her bir umûrunda
Güzel ahlâk ile her dem tahallük istikâmettir
Bu ilmin haddi terk-ı mâsivâ, hem hubb-ı fillahdır


Vehbi Tülek

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek