“Ulu Hakan”ın son günü!..


II. Abdülhamid Hân 3 yıl Selanik’te tutulduktan sonra, Balkan Savaşları başlayınca 1912’de İstanbul’a getirilir ve Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirilir…
 
 
Cennetmekân İkinci Abdülhamid Han, Osmanlı padişahlarının otuz dördüncüsü ve en yükseklerinden idi. İslam halifelerinin doksan dokuzuncusu idi…
1842’de doğdu. 1918 senesinin 10 Şubat’ında vefat etti. Çemberlitaş’ta, dedesi Sultan ll. Mahmud Han’ın türbesinde medfundur…
Abdülhamid Han; aklı, zekâsı ve ilmi fevkalade üstün bir padişahtı. Tahta oturduğunda; Batılıların asırlar boyunca İslamiyet’i yok etmek için hazırladığı yıkıcı, sinsi planlarını sezip, önlerine aşılmaz bir set olarak dikildi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları yerli işbirlikçilerini, sahte kahramanları işbaşından uzaklaştırdı. İslam bilgilerini, yani din ve fen ve ahlak bilgilerini memleketin her yerine yaydı. Çok sayıda kültürlü din adamı yetiştirdi…
Abdülhamid Han’ın İslamiyet’e hizmeti, saymakla bitmez. Ne yazık ki, 1909’da (İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından darbe ile) tahttan indirilince, bütün bu ilerlemeler durdu ve memleket kana boyandı… Din işlerine de fesat karıştı. Onun zamanında yazılan din kitapları, bir ilim heyeti tarafından tetkik edilirdi. Tasdik edilip, izin verilenler bastırıldı. Artık din kitapları salahiyetli âlimler tarafından kontrol edilmez oldu…
“Ulu Hakan” Abdülhamid Han’ın zamanı; çileler, entrikalarla dolu aydınların(!) gaflet içinde boğuldukları bir devir olarak tarihe geçmiştir…
Onun tahttan indirilmesinin üzerinden 10 yıl geçmeden koca imparatorluğun dörtte üçünün elden çıkması, memleketi 33 yıl nasıl idare ettiğinin en açık delilidir… 
Büyük İslâm âlimi Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyurdu ki: “Abdülhamid Hân, Fatih’ten, Yavuz’dan, Kânûnî’den daha üstündür…”
     ***
II. Abdülhamid Hân 3 yıl Selanik’te tutulduktan sonra, Balkan Savaşları başlayınca 1912’de İstanbul’a getirildi ve Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirildi… Rahatsızlığı ilerlemişti. Hayatında hiçbir sabah terk etmediği banyo ve duşa girmesi, zatürre hastası olan Sultanı iyice ağırlaştırmıştı… Doktorlar seferber oldu ancak verilen ilaçların hiçbir faydası olmadı… Son gününü Müşfika Kadın Efendi şöyle anlatır:
“O gün sabah banyosunu yaptı. Ben çamaşırlarını giydirdim Fakat baktım ki sırtı durmadan terliyor.
-Aman Efendiciğim, çok terliyorsunuz, dedim.
-Kadın Efendi, bu ecel teridir, cevabını verdi.
Elbisesini giydi. Kahvesini verdik. Hamamdan sonra kahve içmek âdeti idi. Yarım bardak sütlü maden suyu da içti. Oturduğu yerde iki rekat namaz kıldı. Bundan sonra ağırlaşmaya başladı… Ve çok geçmeden de rahmet-i Rahmana kavuştu…” Ruhu şad olsun…




Kategori içindeki yazılar: Ahmet Demirbaş