Allahü teâlâya âsî olunca, karşı gelince, günâh işleyince, hemen pişmân olmalı, [kalb ile] tevbe ve [dil ile] de istiğfâr etmelidir! Kalbe gelen her sıkıntı ve karartı; tevbe, istiğfâr ve pişmânlık ile ve Allahü teâlâya hâlisâne-muhlisâne sığınarak, yalvararak kolayca giderilebilir.
“Tövbe”, harâm işledikten sonra, pişmân olup, Allahü teâlâdan korkmak, bir daha yapmamaya azmetmek, karâr vermektir.
“İstiğfâr”, günâhının affını istemek, “Estağfirullah” demektir. “Estağfirullah” demek te, “Allahtan mağfiret diliyorum, günâhlarımı affet Allah’ım” demektir. İstiğfâr etmekle beraber, günâhların affına sebep olan iyilikleri de yapmalıdır. Meselâ Kur’ân-ı kerîm okumalı, sadaka vermeli ve diğer hayır hasenâtta bulunmalı.
Harâm işlemeyen Müslümânlara “sâlih” ve “müttekî”; harâm işleyenlere ise, “fâsık” ve “âsî” denir. İttikânın, yani harâmdan kaçmanın sevâbı, farzları yapmanın sevâbından daha fazladır. Allahü teâlâya isyân, âsî olmak iki türlüdür:
1- Allahü teâlânın emirlerini, yani farzları yapmamak. Farzları, vazîfe kabûl etmeyenler kâfir olurlar. Vazîfe bilip de, tembellikle yapmayanlar, ama kazâ etmek, ödemek fikrinde olanlar, Hanefî mezhebine, Mâtürîdî akâidine göre kâfir olmazlar; fakat farzları yapmamak, büyük günâh olur.
2- Hak teâlânın menettiği şeyleri, yani harâmları yapmak. Harâmdan kaçmayı vazîfe bildiği hâlde, nefsine uyarak yapan ve sonra üzülenler kâfir olmazlar.
Günâh işleyen kâfir olmaz; fakat her günâh, insanı küfre sürükleyebilir. Bir günâha müptelâ olan, bağımlılık kazanan kimsenin, o günâhı bırakması çok zor olur. Artık o kimse o günâhı, günâh olarak görmemeye başlar.
Günâh işleyen biri, pişmân olur, abdest alıp namaz kılar ve günâhı için istiğfâr ederse, Allahü teâlâ, o günâhı elbette affeder. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde (meâlen) buyurdu ki: “Biri bir günâh işler veya kendine zulmeder de, sonra pişmân olup, Allahü teâlâya tövbe-istiğfâr ederse, Allahü teâlâyı afv ve mağfiret edici, çok merhametli olarak bulur.” (Nisâ sûresi, 110)
Furkan sûresinin 70. âyet-i kerîmesinde ise meâlen: “…Ancak tövbe edip de inanan ve sâlih amel işleyenlerden başka. Allah, işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allahü teâlâ, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” buyurulmuştur.
Herkese günâh işleten rûhu değil, nefsidir. Her insanın nefs-i emmaresi kâfirdir. Kâfir olan nefsimiz, hep günâh işlemek ister. Nefsine hâkim olan, günâhtan kendini alıkoyar. Cenab-ı Hak, tövbe edenlerin tövbelerini kabûl eder. Günâhlara müptelâ olma işinde, kötü alışkanlıklarda, daha çok çevrenin etkisi büyüktür. Tövbe için çevreyi değiştirmeli, iyi insanlarla berâber olmalı, her harâmdan kaçmaya çalışmalı ve bilhâssa namazı aslâ aksatmamalıdır.
Muhammed. Masûm-i Fârûkî hazretleri buyurmuştur ki:
“Dertlerin, belâların gitmesi için, istiğfâr okumak çok faydalıdır; çok tecrübe edilmiştir. İmâm-ı Beyhekî’nin bildirdiği bir hadis-i şerifte, “İstiğfâra devâm edeni (çok okuyanı), Allahü teâlâ, dertlerden, sıkıntılardan kurtarır. Onu, hiç ummadığı yerden rızıklandırır” buyurulmuştur.” (Mektûbât-ı Ma’sûmiyye, c. 2, m. 80)