“İçeride ziyâretçilerinizin bulunduğunu zannetmiştim. Fakat sizden başkasını göremiyorum!”
Ebû Şu’be bin Yahyâ hazretleri tasavvuf ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. Arabistan’ın güneyindeki Hadramut’ta doğdu. Zamanının önde gelen tanınmış âlimlerinden fıkıh ve diğer ilimleri öğrendi. Kendisinden ise birçok kimse ilim öğrendiler. 676 (m. 1277) senesinde Aden’de vefât etti.
Kendisinde çok kerâmetler görüldü. Talebelerinden Cündî bildiriyor: “Günlerden bir gün her günkü âdeti üzere, kendisinden ders okumak üzere yanına gittim. Ders verdiği mescidin kapısına vardığımda, içeride bir grup kimsenin hocam ile konuştuklarını duydum. İzin alıp girdiğimde hocamın yanında hiçbir kimsenin bulunmadığını gördüm. Dedim ki:
-Efendim! Biraz önce sizinle beraber bazılarının konuştuğunu, size bazı şeyler sorup, sizin de cevap verdiğinizi duymuştum ve ziyâretçilerinizin bulunduğunu zannetmiştim. Fakat şimdi burada sizden başka kimse göremiyorum. Hikmeti nedir?
Ben bunları söyleyince, hocam hayret edici bir hâl ile;
-Sen o konuşmaları duydun ha! buyurdu. ‘Evet’ dedim. Bunun üzerine;
-Yanımda cin taifesinden olan talebe kardeşlerinizden bir grup vardı. Bana bazı meseleleri suâl ediyorlardı. Ben de suâllerini cevaplandırdım. Sonra gittiler, buyurdu…”
Şems-ül-Büleykânî, devlet adamlarının ileri gelenlerinden bir kimse idi. Bir zaman bu kimse çok şiddetli bir hastalığa tutuldu. Sabah olunca iyileşmiş, sıhhatine kavuşmuş görüldü. Ayağa kalktı ve fakîh hazretlerinin yanına gitti. Huzûruna girince, fakîh Ebû Şu’be ona hâlini sordu. O da şöyle anlattı:
“Ey efendim! Sizin bereketinizle şifâ hâsıl oldu. Sıhhate kavuştum, ölmek üzere idim. Hayâttan ümidi kesmiştim. Dün gece, rüyâmda amcamın oğlunu gördüm. O bir müddet önce vefât etmiş idi. Bana geldi. Elimden tuttu. Beni götürdü. Nihâyet sizin bu mescidinizin kapısına geldik. Ben ona;
-Sen beni bırak, içeri gireyim, Fakîh hazretlerine selâm vereyim. Ondan sonra, seninle beraber istediğin yere giderim, dedim. Sonra içeri girip size selâm verdim ve size amcamın oğluna söylediklerimi haber verdim. O, dışarıda beni bekliyordu. Siz şu pencereye yaklaşıp, dışarıda bekleyen amcamın oğluna dediniz ki;
-Ey filân! içeri gel! Zîrâ amcanın oğlu artık seninle gelmiyor.
Siz böyle söyleyince ben uyandım. Hiçbir rahatsızlığım kalmamıştı. Ey efendim! Anladım ki bu sıhhate kavuşmam sizin bereketiniz ile olmuş idi.”