Mekke Şerîfi Abdülmuttalib, Ebü’l-Ahvâl’i üzmüştü. O gece rüyasında Peygamber efendimizi gördü!..
Ebü’l-Ahvâl Cisr hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 1792 (H.1207) senesinde Lübnan’da Trablusşam’da doğdu. Evliyânın büyüklerinden Şeyh Abdullah Debbâ’nın sohbetlerinde bulundu. İlim tahsîline devâm etmek için Mısır’da Câmi-ul-Ezher’e gitti. Burada Şeyh Ahmed Savî’den icâzet aldı. Sonra memleketine döndü. Bir ara İstanbul’a gitti…
İstanbul’dayken Mekke Şerîfi Abdülmuttalib kendisini üzmüştü. O gece rüyasında Şerîf Abdülmuttalib Peygamber efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) Muhammed Cisr’in elinden tutmuş olarak gördü. Bu esnâda Şerîf Abdülmuttalib onlara doğru yöneldi. Fakat Peygamber efendimiz mübârek yüzünü ondan çevirdi. Şerîf Abdülmuttalib; “Yâ Resûlallah! Mübârek yüzünüzü benden niçin çeviriyorsunuz?” diye arz etti. Peygamber efendimiz, Ebü’l-Ahvâl Cisr’i işâret ederek; “Bunu niçin üzüyorsun? Sen benim evlâdım isen, bu da benim evlâdımdır” buyurdu…
Şerîf Abdülmuttalib korku ile rüyâdan uyandı. Sabah olunca, hemen Ebü’l-Ahvâl Cisr’in yanına gitti ve ona gördüğü rüyâyı anlattı. Ondan af diledi. Peygamber efendimizin mübârek soyundan olduğu kat’î belli olmamakla berâber bu hâdise Ebü’l-Ahvâl Cisr’in Peygamber efendimizin neslinden olduğuna delil gösterilir…
Şeyh Ahmed Abdülcelîl’in ayağından rahatsızlığı vardı ve bir hayli muzdaripti. Doktorlar hastalığın tedâvîsinden âciz kalmış, hattâ bâzı tabipler vücûda sirâyet edip yayılmaması için o ayağın kesilmesini teklif etmişlerdi. Ebü’l-Ahvâl Cisr İstanbul’dan yeni dönmüştü. Şeyh Ahmed Abdülcelîl’i sorduğunda, durumunu arz ettiler. O da ziyâretine gitti…
Ahmed Abdülcelîl yatağında hareketsiz hâlde yatıyordu. Elindeki asâsı ile hasta ayağına vurdu. Bu sırada ayağındaki yara patlayıp, irin ve cerahat çıktı. Bundan kısa bir müddet sonra, ayağa kalkıp yürümeye başladı. Böylece Allahü teâlâ ona Muhammed Cisr’in eliyle şifâ ihsân etti. Ebü’l-Ahvâl Cisr, 1846 (H.1262) senesinde Filistin’de Led köyünde vefât etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:
“İnsanın şerefi ve mertliği kimseyi hoşlanmadığı bir şeyle karşılamaması; ahlâkının güzelliği başkasına eziyet veren şeyi terk etmesi; cömertliği, üzerinde hakkı olan kimselere iyilik etmesi, insaflı olması; hak ortaya çıktığı zaman hakkı kabul etmesidir.”
“Üç şey vardır ki, kimde bulunursa Allahü teâlâ ondan râzı olur. Çok istigfâr etmek, yumuşaklık ve sadâkat çokluğu.”