Sâlih kullar gibi olun ve onları sevin!

“İşlerinizi, sözlerinizi ve ahlâkınızı, dindâr âlimlerin sözlerine uydurmalısınız.”
 
Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma’sûm hazretleri, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğludur. “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin yirmi dördüncüsüdür. 1599 (H. 1007) senesinde Hindistan’ın Serhend şehrine iki mil uzakta bulunan Mülk-i Haydar mevkiinde doğdu. İlminin çoğunu babasının huzûrunda öğrendi. Bu tahsîli sırasında İmâm-ı Rabbânî hazretleri bir mektubunda onun hakkında şöyle yazmıştır:
“Bu günlerde oğlum Muhammed Ma’sûm, Şerh-i Mevâkıf’ı bitirdi. Bu arada Yunan felsefecilerinin kusur ve hatâlarını iyi anladı. Nice faydalara kavuştu. Allahü teâlâya bu ihsânından dolayı hamd ve senâlar olsun.”
İlminin bir kısmını da büyük ağabeyi Muhammed Sâdık’tan ve babasının halîfelerinden olan büyük âlim Muhammed Tâhir-i Lâhorî’den öğrendi. Ayrıca başka âlimlerden de ilim öğrendi. Hadîs ilminde babasından icâzet aldı. Bundan sonra babasının feyizlerine, üstün makamlara ve yüksek kemâlâta kavuştu. Babası İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin vefâtından sonra, vaaz ve irşâd makâmına geçip talebe yetiştirmeye başladı. 1668 (H.1079) senesinde Serhend’de vefat etti.
Muhammed Ma’sûm hazretlerinin üç ciltlik Mektûbât-ı Ma’sûmiyye adlı bir eseri vardır. Bu üç cildde toplam altı yüz elli iki mektup vardır. 1. cildin 4. mektubunda şöyle buyurmaktadır:
Ey mes’ud ve bahtiyâr kardeşim! Allahü teâlânın sevdiği kullarının yolunda yürümek arzusunda isen, bu yolun şartlarını ve edeblerini gözetmelisin! En önce, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid’atlerden sakınmak lâzımdır. Çünkü Allahü teâlânın sevgisine ulaştıran yolun esâsı bu ikisidir. İşlerinizi, sözlerinizi ve ahlâkınızı, dînini bilen ve seven, dindâr âlimlerin sözlerine ve kitaplarına uydurmalısınız. Sâlih kullar gibi olmalısınız ve onları sevmelisiniz. Uykuda, yemekte ve söylemekte aşırı gitmeyip, orta derecede olmalısınız. Seher vakti (yâni gecelerin sonunda) kalkmaya gayret etmelisiniz. Bu vakitlerde istigfâr etmeyi, ağlamayı, Allahü teâlâya yalvarmayı ganîmet bilmelisiniz. Sâlihlerle berâber olmayı aramalısınız. “İnsanın dîni, arkadaşının dîni gibidir” hadîs-i şerîfini unutmayınız! Şunu, iyi biliniz ki, âhireti, saadet-i ebediyyeyi isteyenlerin, dünyâ lezzetlerine düşkün olmaması lâzımdır. Mübâh olan lezzetleri bırakamazsanız, hiç olmazsa, haramlardan ve şüphelilerden kaçınınız. Böylece âhirette kurtulmak umulsun.

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek