Bir kimse çarşıdan bir mikdâr et alıp evine gidiyordu. Yolu, Senûsî hazretlerinin mescidinin yanından geçiyordu…
Muhammed bin Yûsuf Senûsî hazretleri büyük velîlerdendir. 1428 (H.832) senesinde Cezâyir’de Tilmsân şehrinde doğdu. 1490 (H.895) senesinde Tilmsân’da vefât etti. Memleketinde büyük âlimlerden ilim öğrendi.
Rivâyet edilir ki, sıcak bir yaz günü, bir kimse çarşıdan bir mikdâr et alıp evine götürürken, Senûsî hazretlerinin mescidinin yanından geçiyordu. Bu sırada cemâat namaza durmak üzere idi. İkâmet okunuyordu. O kimse, burada namazı kılıp, ondan sonra gitmek istedi. Sonra, etin kaybolma veya bozulma ihtimâli bulunduğunu düşünüp, tereddüt etti. O kimse bu tereddüt içinde iken, namazın bir rekati kılındı. Nihâyet o kimse cemâate uydu ve namazdan sonra eti alıp gitti. Etin üzerindeki kanlar duruyordu ve hiçbir bozulma işâreti görülmemişti. Eve gelince pişirmek istediler. Tencereye koyup yatsı namazına kadar kaynattıkları hâlde, ette bir değişiklik görülmüyordu. Hattâ üzerindeki kanlar bile aynen duruyordu. Et, aynen Senûsî hazretlerinin mescidine girerken bıraktığı hâlde duruyor, hiçbir değişme olmuyordu…
O kimse bunda bir hikmet olduğunu düşünerek, hazreti Senûsî’nin yanına geldi ve durumu anlattı. O da buyurdu ki:
“Yavrucuğum, ben Allahü teâlâdan ümîd ediyorum ki, bana tâbî olup arkamda namaz kılanın etini ateşte yakmaz. Bu et bu sebeple yanmıyor (pişmiyor) olabilir. Lâkin sen bu hâli gizle. Hiç kimseye anlatma.” O da Senûsî hazretleri hayatta iken bu hâdiseyi hiç kimseye anlatmadı…
Talebelerinden birisi Senûsî hazretlerine; “Efendim! Niçin bu kadar çok korkulu hâlde bulunuyorsunuz? Devamlı Cehennem azâbından bahsediyorsunuz? Devamlı yüzünüz sararmış bir hâlde?” diye sordu. Hazreti Senûsî bu talebesine, bu suâle verdiği cevâbı kimseye anlatmaması şartıyla cevap verebileceğini söyledi. Talebe de kabûl edip, hocasının sağlığında kimseye anlatmamak üzere söz verdi. Bunun üzerine Senûsî hazretleri buyurdu ki:
“Allahü teâlâ, beni Cehennem’e muttalî kıldı. Cehennem’i ve içinde ne varsa hepsini gösterdi. Cehennem’den Allahü teâlâya sığınırız. İşte o zaman yüzümün rengi değişti. Cehennem’in dehşetiyle bana mahzunluk çöktü. O zamandan bu âna kadar yüzümün rengi değişmiş olarak duruyor. Cehennem’i gören, ona muttalî olan kimsenin hâli nasıl olur? Onu görmüş olan kimse gülebilir mi? Doyuncaya kadar yemek yiyebilir mi? İşte bende bulunan ve senin suâl ettiğin hâlin sebebi budur.”
O talebe bundan sonra hocasına daha çok bağlandı ve yaşadığı müddetçe bunu kimseye anlatmadı.