Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın zâtının ve şü’ûnlarının bütün kemâllerini kendinde toplamıştır.
Erzincanlı Sadık Efendi Osmanlı evliyasındandır. Nakşibendî şeyhlerinden mücahit bir zattır. Anadolu ve Rumeli eyaletlerinde birçok seyahat ettiği ve seferlere katıldığı “Risale-i Mergûbe”sinde yazılıdır. 1209 (m. 1794)’de şeyhi bulunduğu Üsküdar’da Alaca Minare zaviyesinde vefat ederek oraya defnedildi.
Sadık Efendi, bir sohbetinde buyurdu ki:
Mubârek ramazân ayının Kur’ân-ı kerîm ile tam bağlılığı vardır. Bu bağlılıktan dolayı, Kur’ân-ı kerîm bu ayda inmeye başladı. Bekara sûresinin yüzseksenbeşinci âyetinde, (Kur’ân-ı kerîm ramazân ayında indirildi) buyuruldu. Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın zâtının ve şü’ûnlarının bütün kemâllerini kendinde toplamıştır, asıl dâiresinin içindedir. Ona hiçbir zıl yaklaşmamıştır. (Kâbiliyyet-i Ûlâ) onun zıllidir.
Ramazân-ı şerîf ayının Kur’ân-ı kerîm ile bağlılığı olduğu için, bu ayda bütün hayırları ve bereketleri kendinde toplamıştır. Bütün bir yıl içinde herhangi bir yoldan herhangi bir kimseye gelen bütün hayırlar ve bereketler, bu çok kıymetli ayın bereketleri denizinden bir damla gibidir. Bir kimse bu ayda kendini toparlarsa, bütün yılı iyi olarak geçer. Bu ayı kötülükle geçirirse, bütün senesi kötü geçer.
Ramazân-ı mubârek ayı bir kimseden râzı olursa, o kimseye müjdeler olsun. Bir kimseye gücenirse, bereketlerinden ve hayırlarından pay almazsa, o kimseye yazıklar olsun! Bu ayda, Kur’ân-ı kerîmi hatmetmek, aslın bütün kemâllerine ve zıllin bütün bereketlerine kavuşmak için olabilir.
Ramazân-ı şerîfde Kur’ân-ı kerîmi hatmeden kimsenin bereketlerine kavuşması hayırlarından pay alması umulur. Bu ayın günlerinin bereketi başka, gecelerinin hayırları başkadır. İftârda acele etmenin ve sahûru geciktirmenin, böylece gecesi ile gündüzünün tam ayrılmasının sünnet olması, bu incelikten ileri gelebilir…
Yukarıda söylediğimiz “Kâbiliyyet-i Ûlâ”ya “Hakîkat-i Muhammediyye” de denir “alâ masdarihessalâtü vesselâmü vettehıyye”… Bu, bütün sıfatları bulunan “Kâbiliyyet-i zât) demek değildir. Büyüklerden birkaçı böyle demiş ise de, öyle değildir. Zât-i ilâhînin ilm i’tibârının kâbiliyyetidir ki, Kur’ân-ı kerîmin hakîkati olan, zâtın ve şü’ûnlarının kemâllerinin hepsine bağlıdır. Sıfatlara bağlı olan ve zât ile sıfatlar arasında bir geçit olan (Kâbiliyyet-i ittisâf), ondan başka bütün Peygamberlerin hakîkatlarıdır “alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât vettehıyyât”.