“Dînî hükümleri, rehbersiz, hocasız, kendi aklıyla anlamaya çalışmak isteyen, peygamberliğe inanmamış olur.”
Geçenlerde bir okuyucumuz aradı. “Aynı iş yerinde çalıştığımız bir arkadaş dedi ki: ‘Hazret-i Ali, (En hakiki mürşid ilimdir) dediğine göre, ilimden başka mürşid aramak yanlıştır. Çünkü mürşid hikâyedir, saltanatı şahanedir. Yalnız ilme itibar etmek gerekir…’ Bu konuda vereceğiniz cevabı bu arkadaşa ileteceğim inşallah…”
Bazı kimseler, “Mürşid” ve “Mürşidlik” kelimesini çok yanlış anlıyor… İlim irşaddır, mürşidden ayrı değildir. İrşad, doğru yolu göstermek demektir. Bunu yapana mürşid denir. İlim doğru yolu gösterir. Ancak ilmi öğrenmek için, o ilmi doğru anlamak için bir hocaya, bir üstada, bir rehbere ihtiyaç vardır. İşte bu üstada, “mürşid” deniyor. İnsan kendi kendine ilim öğrenemez. Çünkü hadis-i şerifte, (İlim üstaddan öğrenilir) buyuruldu. (Buhârî)
Dünya işlerindeki ilimler bile hocasız, üstadsız öğrenilmez. Bir insan hocasız doktor, kimyager olur mu? Bu ilimleri bize öğreten hocaya, üstada karşı çıkmak bizzat ilme karşı çıkmak olur. Doğru yol ilimle bulunur, ama ilmi öğreten de hocadır, üstaddır.
Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mürşiddir. İmam-ı a’zam, İmam-ı Şâfiî hazretleri gibi Ehl-i sünnet âlimleri birer mürşid olduğu gibi, Abdülkadir-i Geylânî ve Şah-ı Nakşibend hazretleri gibi evliya zatlar da birer mürşiddir. Mürşide düşmanlık ilme yani dine düşmanlıktır.
Kur’ân-ı kerimde, (Bilmeyen, Kur’âna ve hadislere baksın) denmiyor, (Bilmiyorsanız, bilenlere sorun!) buyuruluyor. (Nahl 43)
Peygamber efendimiz de, (Âlimlere tâbi olun, onlar rehberdir!) buyurarak, bir bilene, bir mürşide tâbi olmayı emrediyor.
İmam-ı Rabbânî Müceddid-i elf-i sani Şeyh Ahmed-i Faruki Serhendî hazretleri buyuruyor ki:
“Dînî hükümleri, rehbersiz, hocasız, kendi aklıyla anlamaya çalışmak isteyen, peygamberliğe inanmamış olur.” (1/214)
Mürşid kıymetlidir, ama bu zat, kâmil mürşid olursa, daha kıymetlidir. Mürşid-i kâmil, bütün sözleri ve bütün işleri, İslamiyet’e uygun olan, İslâmiyet’i iyi bilen, derin Ehl-i sünnet âlimi demektir. (S. Ebediyye)
Mürşid-i kâmil, sofi zatlar gibi değildir, ictihad derecesinde yüksek âlim olduğu için, hem ilim, hem de marifet sahibidir. İmam-ı Rabbânî, Mevlâna Halid-i Bağdâdî, Seyyid Abdülhakim-i Arvâsî hazretleri gibi mürşid-i kâmil olan zatlar böyledir. Böyle bir zata (Zül Cenâhayn) denir ki, iki kanat sahibi, yani hem âlim, hem evliya demektir. Akılla, delille anlaşılan bilgilere (İlim) denir. Kalble anlaşılan bilgilere (Marifet) veya (İrfan) denir. Böyle zatlar, hem âlim, hem evliyadır.
Ulema ve evliya zatları mürşid diye kötülemek kadar yanlış bir şey olamaz!
Mürşid olmanın saltanatla da bir ilgisi yoktur. Bu, cahilce bir suçlamadır.