Mevlâ görelim n’eyler, N’eylerse, güzel eyler…

Mutlu olmak için, gülün yanında diken var diye üzülmemeli, dikenler içinde gül var diye sevinmeli.

 

 

 

Mutluluğun sırrı, sevilen şeyleri yapmakta değil, yapmaya mecbur olunan şeyleri sevmektedir. İnsan sevdiğini, olmasını istediği gibi değil, olduğu gibi, o hâliyle sevmelidir. Böyle sevmezse mutlu olamaz…

 

Çölde yaşayan bir bedevî ve ailesinin, bir horozu, bir köpeği ve bir de merkebi vardı. Horoz, sabahları öterek, onları namaza uyandırır. Bir gün tilki, horozu alıp götürür. Çoluk çocuğu üzülür. Bedevî, “Hakkımızda belki bu hayırlıdır” diyerek onları teselli eder. Bir kurt, merkebi parçalar. Bedevi, üzülen çoluk çocuğunu yine teselli eder. Bir müddet sonra kendilerine bekçilik eden köpekleri de ölür. Bedevî yine ailesini teselli eder. Bir sabah, ilerideki birkaç çadırda yaşayanlar, esir alınarak götürülür. Hayvanlarının sesleri, merkep anırması, horoz ötmesi ve köpek havlaması, çadırda yaşayanları ele verir. Bedevînin hayvanları olmadığı için, onların varlığından haberdar olamazlar. (İhya)

 

Yıllar önce bir arkadaşım anlattı: Ortaokul son sınıfta iken, öğretmenler, “Ne yaparsan yap, seni sınıfta bırakacağız” demişlerdi. Mecburen başka bir ilçeye gitmek zorunda kalmıştım. Okul idaresi, arkamdan bir rapor göndermiş, “Bu, çok tehlikelidir, ders çalışmaz, öğretmenleri döver, anarşist biridir” demiş. Müdür, oradaki öğretmenleri topluyor. “Bu, tehlikeli biriymiş, bize zararı dokunabilir. Sınıfta bırakmayalım, mezun edip kurtulalım” diyor. O ilçeye benimle gelen başka bir arkadaş vardı, o ikmale (bütünlemeye) kaldı, beni doğrudan geçirdiler. Hakkımda niye böyle kötü rapor verdiler diye kızıyordum. Meğer hakkımda hayırlısı böyle imiş…

 

Başka bir arkadaş da şunu anlattı: “Vapuru veya otobüsü kaçırıyorum, üzülüyorum. Sonra unuttuğum bir şey kalmış, gitsem de geri dönmem gerekiyordu. Böyle çok olay başıma geldi. Artık kaçırdığım şeye üzülmüyorum.”

 

     ***

 

Hikmet Baba isimli bir derviş, “Bunda da bir hikmet var” dermiş. “Her şeyde hayır olur mu, hikmet olur mu?” diyen birkaç serseri, dervişin ineğini götürüp ormanda bir ağaca bağlarlar. Akşamüstü sığırtmaç, sığır sürüsünü köye getirir. Hikmet Baba, ineğini görmeyince yine, “Bunda da bir hayır var” diyerek, çoluk çocukla ineğini aramak üzere ormana giderler. Gece, geç saatlere kadar ineği ararlar. Sonunda bir ağaca bağlı bulurlar. Çok yoruldukları için, orada uyuyakalırlar. Sabah olunca köylerine gelirler. Ne görsünler, köyde deprem olmuş, evler yıkılmış, çok kimse ölmüş. Hikmet Baba yine, “Gördünüz mü, Allahü teâlâ bizi depremden korumak için ineğimizi bağlatmış” der.

 

Görüldüğü gibi, şer zannedilen şey, hayrımıza olabiliyor. Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin şiirini hatırlıyoruz:

 

Hak, şerleri hayreyler,

 

Zannetme ki gayreyler,

 

Ârif onu seyreyler,

 

Mevlâ görelim n’eyler,

 

N’eylerse, güzel eyler.




Kategori içindeki yazılar: Ahmet Demirbaş