Hanefî mezhebine göre, kurbân nisâbına mâlik olan ve gerekli diğer şartları taşıyan her Müslümânın kurbân kesmesi vâciptir.
Bilindiği üzere kurbân ibâdeti, dünyâya gönderilen ilk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hazret-i Âdem’den (aleyhis-selâm) beri bilinen ve yapılagelen bir ibâdettir.
Kurbân ibâdeti, Kur’ân-ı kerîmde muhtelif sûrelerde, muhtelif yönleriyle beyân buyurulmuştur. Bu konuda, Peygamber Efendimizin de birçok hadis-i şerifleri vardır.
İslâm âlimleri de, gerek konuyla alâkalı âyet-i kerîme tefsîrlerinde ve hadîs-i şerîf şerhlerinde, gerekse fıkıh kitaplarında kurbân hakkında çok değerli bilgiler vermişlerdir. 14 asırdan beri de, kurbânla mükellef olan bütün Müslümanlar bu ibâdeti yapagelmişlerdir.
Bazı ehliyetsiz ve konunun uzmanı olmayan kişilerin, zaman zaman, radyo ve televizyonlarda kurbân mevzûu ile alâkalı olarak gelişigüzel söyledikleri; kitap, dergi ve gazetelerde yazdıkları; nakle ve akl-ı selîme uymayan, indî söz ve yazılarına rastlıyoruz; tabîî ki bu kıymetsiz söz ve yazılara itibâr edilemez.
Allahü teâlâ, son İlâhî kitap olan Kur’ân-ı kerîminde, Hac sûresinin 34. âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle buyurmuştur:
“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbânlık hayvânların üzerlerine, O’nun adını anarak kurbân kesmeyi meşrû’ kıldık…”
Bakara 196; Mâide 2, 95, 97 ve Fetih 25’te hacda kesilecek kurbânlar; Mâide sûresinin 27. âyetinde, Âdem aleyhisselâmın 2 oğlunun kestikleri kurbân, 103. âyetinde adak kurbânı; Hac suresinin 36-37. âyetlerinde umûmî olarak kurbân ibâdeti; Sâffât suresinin 102-107. âyetlerinde de Hazret-i İbrâhîm aleyhisselâm’ın kestiği kurbân zikrolunmuştur.
Kevser sûresinde ise, Peygamber Efendimize farz olan, fakat (Hanefî mezhebine göre) ümmetinden zengin olanlara vâcip kılınan, (Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ise sünnet-i müekkede olan) kurbân beyân buyurulmaktadır.
Hanefî mezhebine göre, kurbân nisâbına mâlik olan ve gerekli diğer şartları taşıyan her Müslümânın kurbân kesmesi vâciptir; zarûretsiz kurbân kesmemek günâhtır.
Nitekim 2 hadîs-i şerîfte: “Hasîslerin [cimrilerin] en kötüsü, (kesmesi vâcib olduğu hâlde) kurbân kesmeyendir” ve “Hâli vakti yerinde olup da kurbân kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin” [Hâkim] buyurulmuştur.
Malûm olduğu üzere, “Kurbân”, “davar [koyun, koç, keçi ve anası gibi gösterişli 6 aylık kuzu], sığır [boğa, dana, düve, inek, öküz, tosun ve manda] veya deveyi, Kurbân Bayramının ilk üç gününde [Şâfiî mezhebinde 4. günde de kesmek câizdir], kurbân niyeti ile kesmek” demektir.
Peygamber Efendimiz, muhtelif hadîs-i şerîflerinde buyurdular ki:
“Kurbân Bayramı’nda yapılan amellerden, Allahü teâlâ katında, kurbân kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden, Allahü teâlâ, onu muhâfaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin.” [Tirmizî]
“Kurbânın derisindeki her tüy sayısınca size sevâp vardır. Kanının her damlası kadar mükâfât vardır. O sizin mîzânınıza konacaktır. Müjdeler olsun.” [İbn-i Mâce]
“Yâ Fâtıma, kurbânının yanına git. Kesilirken orada bulun. Yere akacak ilk kan damlası ile, geçmiş günâhların affedilir.” [İbn-i Hibbân]