“Korkma, sana bir zararım dokunmaz!”

Süleyman aleyhisselamın cinlerden de düzenli askerleri olduğu Kur’ân-ı kerimde bildirilmiştir.

 

 

 

Celâleddîn Ankaravî hazretleri Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 651 (m. 1156) senesinde Ankara’da doğdu. Asrındaki birçok âlimden fıkıh ilmini öğrendi. Harput (Elâzığ) kadılığına tayin edildi. 745 (m. 1344) senesinde vefât etti. Bir dersinde cin hakkında şunları anlattı:

 

Cinlerin ilk babası Can’dır. Kur’ân-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Can’ı da daha önce, zehirli, dumansız ateşten yarattık.) [Hicr 27] Şeytanlar, iblisin zürriyetindendir. İblis de cin taifesindendir. Kur’ân-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (İblis cinlerdendi.) [Kehf 50] Cin suresinin ilk âyetlerinde, cinlerden iman edenlerin de olduğu bildirilmektedir. Nas suresinde cinlerden insanlara zarar verenlerin bulunduğu, zararlarından Allah’a sığınılması bildirilmektedir. Bu bakımdan cinleri inkâr edip, onların insanlara zarar verdiğini inkâr eden kâfir olur. Süleyman aleyhisselamın cinlerden de düzenli askerleri olduğu Kur’ân-ı kerimde bildirilmiştir. (Neml 17)

 

Cin ile evlenmek, Şafii mezhebinde caiz, Hanefi’de caiz değildir. Kendisinin cinlerle evlenmesini şöyle anlatır:

 

“Babam beni, annemi ve kardeşlerimi şarktan Ankara’ya getirmek için gönderdi. El-Bîre (Birecik) denilen yeri geçince, yağmur başladı ve biz bir mağaraya sığındık. Biz cemâat hâlinde gece uyurken, bir şeyin beni uyandırmakta olduğunu gördüm. Baktım ki, uzunlamasına ve tek bir göze sahip olan orta boylu bir kadın yanımda duruyor ve; “korkma, sana bir zararım dokunmaz. Ben sana, ay gibi güzel kızımı vermek için geldim” dedi. Korkumdan; “Hayırlısı Allahtan!” dedim. Biraz sonra baktım ki, bir sürü adam geldi. Hepisinin gözleri de tek ve uzunlamasına idi. Aralarında kadı ve şâhidler de vardı…

 

Kızla benim nikâhımı kıydılar. Sonra, kadın, gidip kızı aldı ve bana getirdi. Kızın da aynı annesi gibi tek ve uzunlamasına bir gözü vardı. Buna rağmen, gayet güzel ve genç bir kızdı. Korkmuştum. Korkudan ne yapacağımı bilemiyordum. Durmadan arkadaşlarımı uyandırmak için taşlar atmaya başladım. Fakat, nafile! Uyanmadılar. Bu defa duâ ve niyaza başladım. Sonra oradan ayrılma zamanı geldi ve ayrıldık. Lâkin genç kız yanımdan ayrılmıyordu. Dördüncü günü annesi çıkageldi ve; “Galiba bu kızı beğenmedin ve ondan ayrılmak istiyorsun” dedi. Ben de; “Evet!” dedim, “Öyleyse boşa!” “Peki boşuyorum!” dedim. Boşadım ve kadın kızı alıp uzaklaştı. Bir daha onları görmedim.”

 

 

 

 

 

Vehbi Tülek’in önceki yazıları…

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek