Ebüssü’ûd Bâzinî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 644 (m. 1246) senesinde Kâhire’de vefât etti. Çok kerâmetleri görüldü. İmâm-ı Şa’rânî’nin hocası ve daha nice âlimler, kendisinden istifâde etmek, ilim öğrenip feyiz almak için sohbetine devam ederlerdi. Hikmetli sözlerinden bazıları şunlardır:
“Hak yolunda bulunmak isteyen ve sözünün eri olan bir kimsenin devamlı olarak kitabını kalbinde taşıması lâzımdır?” (Yani, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına dâima uymalıdır.)
“Bir kimse, devamlı olarak hakkı, doğruyu öğrenmeyi talep etmekle meşgûl olursa, Allahü teâlânın râzı olup beğendiği hak yoldan sapmaması kuvvetle umulur. Yine bir kimsenin meşgalesi, matlûbu (aradığı maksadı) olursa, bunun da bir duraklama olmadan yoluna devam etmesi umulur. Talep, zâhirin, yani beş duyu organımızın matlûbu ise bâtının, yani kalbin meşgalesidir. Duyu organlarımızın selâmeti, düzelmesi, kalbin düzelmesi ile mümkündür. Kalbin selâmeti de, dışımıza bağlıdır. (Göz, kulak, gibi duyu organlarımız ne ile meşgûl olursa, kalb de onunla meşgûl olur.)”
“Kendine nasihat edip doğru yolda bulunmayan kimse, sana nasihat edemez. Kendisini aldatan o kimsenin, seni de aldatmasından kork, ondan emîn olma!”
“Bir menfaatinden dolayı sana yaklaşan kimseyi gördüğün zaman, onu töhmet altında bulundur, yani onu yanına yaklaştırma, kendin için onu tehlikeli kabûl et!”
“Bir kimse, seni dünyalık olan şeylerle anar ve senin yanında onları överse, ondan kaçın! Yine bir kimse, Rabbine karşı senin gaflete dalmana sebep olursa, ondan yüz çevir, derhâl ayrıl. Kalbinde dünyâ sevgisini doğuran her türlü maddî düşünceyi ve buna benzer meşgaleleri kalbinden söküp at. Seni, Allahü teâlâyı hatırlamaktan alıkoyan her ne olursa olsun, bundan yüz çevir! Kafanda ve kalbinde yer eden lüzumsuz hâtıralarla oyalanıp durmaktan sakın. Böyle olan düşüncelerden keder meydana gelir. Çok kerre kederden de gaflet hâsıl olur. Böyle olunca da, insanda nefsânî arzular harekete geçer. Bu istek kuvvet bulunca, boş ve faydasız şeylerle uğraşmak arzusu hâsıl olur. Bu arzular galip gelince, kalb zayıflar ve nûru söner. Çok defa tamamen telef olur ve akıl ondan sıyrılıp gider. Artık bundan sonra, sanki kalbin üzerine bir perde gerilmiş olur.”
Vehbi Tülek