“Tarîkat-ı aliyyenin gereğince, ameli elden bırakmayıp, dostlar ile iyi geçinmeyi en fazîletli amel biliniz.”
Niyâzî-i Mısrî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Halvetî yolunun Mısriyye kolunun şeyhidir. Adı Muhammed olup babasınınki Ali Çelebi’dir. 1618 (H.1027) senesinde Malatya’nın Soğanlı köyünde doğdu. Tahsîlini tamamladıktan sonra, Malatya’da bulunan Halvetî şeyhi Hüseyin Efendinin sohbetinde bulunarak, ondan feyiz aldı. Bağdât’a ve Kâhire’ye gitti. Kâdiriyye tarîkatı büyüklerinden olan bir zâtın dergâhında misâfir kaldı ve talebe oldu. Câmi-ul-Ezher’de hem ders verdi. Sonra Bursa’ya gitti. Sultan Dördüncü Mehmed Hânın dâveti üzerine İstanbul’a giden Niyâzî-i Mısrî, Ayasofya Câmiinde vaaz verdi. Bir vaazı yanlış anlamalara sebep oldu. Kendisini çekemeyenlerin şikâyeti üzerine Limni’ye gönderildi. 1693 (H.1105) senesinde Limni adasında vefât etti.
Birisi şeyhülislâmın huzûruna varıp, Niyâzî-i Mısrî hakkında tenkid mevzû olan sözü kastederek; “Efendim bu sözü söyleyenlerin cezâsı nedir ve dinde ne lâzım gelir?” diye suâl edince, ârif ve kâmil bir zât olan şeyhülislâm; “Bu sözü Niyâzî-i Mısrî hazretlerinden başka kim söylerse, katlolunur. Fakat Niyâzî-i Mısrî söylerse, bir hikmet ve gizli bir sır vardır. O, zâhirî ilimlerde de kemâl mertebesindedir. Onların böyle sözleri söylemesinde bir hikmet vardır. Biz onlara dil uzatmaya kâdir olamayız” diyerek, o şahsı susturdu.
Niyâzî-i Mısrî’nin, talebelerinden Şeyh Ahmed Gazzî’ye yazdığı mektup şöyledir: “İzzetli, fazîletli ve kıymetli oğlum! Sonsuz selâmlar ve hayır duâlar takdîminden sonra, hâtır-ı şerîfleriniz suâl olunur. Ahvâlimizden suâl olunursa, elhamdülillah sıhhat ve âfiyet üzereyiz. Bütün dostların hayırlı duâlarını devamlı bilip, şüphe noktalarını kovup ve hak eyleyip, tarîkat-ı aliyyenin gereğince, ameli elden bırakmayıp, dostlar ile iyi geçinmeyi en fazîletli amel biliniz. Bizim yolumuzda dostlar ile iyi geçinmekten daha fazîletli amel yoktur. İzzetli Târık Çelebi’ye selâmımızı tebliğ edip, onlar ile iyi geçinmeniz matlûbumuzdur. Kâsım Çelebizâde’ye, birâderine ve oğluna selâm ederiz.”
Niyâzî-i Mısrî’nin, başka bir talebesine yazdığı bir mektup şöyledir: “Mısrî’nin her şeyi yağma oldu. Ancak görünür bir cesedi kaldı. Mısrî’yi şimdiden sonra isteyenler, muhabbet ehli ise, gönülde arasın. Mârifet ehli ise, sözlerimizde arasın. Her ne kadar uzak isek de evvelce ikrârı olanlardan biz ayrı değiliz. Ne kadar yakın olsalar da inkârı olanlar bizi göremez. Hakîkî âşinâlık ise gönülde olup uzak-yakın birdir. Doğru yolda olanlara selâm olsun.”
Niyâzî-i Mısrî’nin, başka bir talebesine yazdığı bir mektup şöyledir: “Mısrî’nin her şeyi yağma oldu. Ancak görünür bir cesedi kaldı. Mısrî’yi şimdiden sonra isteyenler, muhabbet ehli ise, gönülde arasın. Mârifet ehli ise, sözlerimizde arasın. Her ne kadar uzak isek de evvelce ikrârı olanlardan biz ayrı değiliz. Ne kadar yakın olsalar da inkârı olanlar bizi göremez. Hakîkî âşinâlık ise gönülde olup uzak-yakın birdir. Doğru yolda olanlara selâm olsun.”