“İnsanlar neyi istediklerini bilselerdi, arzu ettikleri şey için verdikleri onlara zor gelmezdi.”
Abbâs bin Hamza Nişâbûrî hazretleri hadîs ve tasavvuf âlimlerindendir. Zünnûn-i Mısrî ve Bâyezîd-i Bistâmî ile arkadaşlıkları oldu. Hadîs-i şerîf öğrenmek için memleketleri gezerdi. Vaaz ederek, insanlara emr-i ma’rûf yapardı. Horasan’da Nişâbûr’da doğdu. 288 (m. 900) senesinde vefât etti.
Zünnûn-i Mısrî hazretlerinden nakleder:
“İnsanlar neyi istediklerini bilselerdi, arzu ettikleri şey için verdikleri onlara zor gelmezdi.”
“Ey Allahım! Ben nasıl senin rızân için çalışmayayım ki, sen benim İslâmiyetle şereflenmemi nasîb ettin.”
“Ârif olana, devamlı olarak Rabbinin emirlerine itâattan başka bir hâl yakışmaz.”
Abbâs bin Hamza (radıyallahü anh) buyurdu ki: Hocam Ahmed bin Ebî Havari, hocası Ebû Süleymân Dârânî’den nakletti: “Bir vaktin insanlarının bozulduğuna alâmet, o insanların korkudan çok ümit içinde olmalarıdır.” Yine hocası Ahmed bin Ebî Havâri’den nakleder: “Dünyâyı tanıyan ondan vazgeçer, âhıreti tanıyan ona sarılır, Allahü teâlâyı tanıyan da O’nun rızâsına kavuşmak için çalışır.”
“İlmin birtakım düşmanları vardır. Birisi âlimi terk etmek. Böylece, âlim, ölümüyle ilmini de alıp götürür. Diğeri, unutmak. En tehlikeli düşmanı ise, yalandır.”
“Faydalı ilim, Allahü teâlânın indinde, pek fazîletli bir ibâdettir.”
“İlmiyle amel etmeyen âlimin, ilmine güvenilmez.”
“Hakîkî saâdet ve olgunluk, iki cihânın efendisi olan Peygamber Efendimize tâbi olmak, O’nun tebliğ ettiği İslâmiyetin boyasıyla boyanmak, bizzat emirlerine uyarak yasakladığı şeylerden sakınmakla mümkündür. Ayrıca bunları başkalarına da yaptırmalıdır. Bir kimse başkasını İslâmiyetin emir ve nehiylerine muhâlefetten menedecek kudrette olup da onu menetmezse, o kimsenin ortağıdır yâni o işi birlikte yapmış sayılırlar. Bir kimse Peygamber Efendimizin sünnetini ve İslâmiyetin hükümlerini başkasına yaptırsa, ona hâsıl olacak ecir ve sevâbından hiçbir şey noksan olmaksızın kendisine de hâsıl olur.”
Büyüklerden biri, bir kadınla evlendi. Gece olunca ona; “Ey hanım, yatağımı hazırla yatacağım” dedi. Hanımı; “Efendim, senin Mevlâ’n (sâhibin) yok mu?” dedi. “Vardır” buyurdu. “Senin Mevlâ’n uyur mu, uyumaz mı?” dedi. “Uyumaz” buyurdu. “Mevlâ’n uyanık iken sen uyumaktan hayâ etmez misin?” dedi.