İki cihan saadetine kavuşmak için…

Kur’ân-ı kerîmde, Şûrâ sûresinin yirminci âyetinde, Allahü teâlâ meâlen, (Bir kimse, dünya nimetlerine kavuşmak isterse, ona istediğini veririm. Âhiret nimetlerini isteyene de, istediğini veririm) buyurmuştur. İstemek, lâf ile olmaz. Sebebe yapışmak, yani çalışmak lâzımdır. Allahü teâlâ, dünya nimetlerine ve ahiret nimetlerine kavuşmak için çalışanlara, dilediklerini vereceğini vadediyor. Müslüman olsun, olmasın, dünya nimetlerini, beğendiğim gibi çalışan herkese veririm buyuruyor. Avrupalılar, Amerikalılar, komünistler, böyle çalıştıkları için, dünya nimetlerine kavuşuyorlar. Orta Çağ’da Müslümanlar, böyle çalıştıkları için, medeniyet rehberi olmuşlardı.

Müslümanlar bugün de aynı azim ve gayretle çalışmalıdırlar. Fen bilgilerine, sanata, en modern harp silahlarını yapmaya uğraşmalıdır. İslamiyet, bütün fen kollarında, ilim ve ahlâk üzerinde, her çeşit çalışmayı, fenni, tecrübeyi, müspet çalışmayı ehemmiyetle emretmektedir…

Öyle çalışmalıdır ki, dünyada her alanda  ilk buluşu Müslümanlar yapmalıdır. Hattâ, bir şehirde fennin yeni bulduğu bir âlet, bir vâsıta yapılmayıp, bu yüzden bir Müslüman zarar görürse, o şehrin idarecilerini, âmirlerini, İslamiyet mesul tutmaktadır.

Müslümanlar ilimde ve fendeki üstünlüğü başkalarına kaptırmamalıdır. Müslüman olmayanlar, fende teknolojide üstün olurlarsa, bugün olduğu gibi, ellerinden gelirse, Müslümanları ezer, imhâ eder. Veyahut Müslümanları, kendi uydurdukları yola sokarlar. Onun için Müslümanlar çok çalışmalı, ilim, fen ve ahlakta dünyada birinci ve en güçlü olmalıdırlar. Güçlü olunca harp etmeye bile lüzum kalmaz. Bir ültimatom yeter. Çünkü güçlü olmak, düşmanı harbe teşebbüsten caydırıcı bir güçtür. Haklılığımızı gücümüzle desteklemeliyiz.

Teknoloji, Müslüman ellerde olursa, Müslümanlar rahat ettiği gibi, Müslüman olmayanlar, bütün insanlık, hattâ kurtlar kuşlar bile rahat eder. Fakat Müslüman olmayan ellerde bulunursa, bırakın Müslümanların rahat etmesini, kendi insanları, kendi vatandaşları, canlı cansız bütün varlıklar zarar görür.

Eski Romalılarda, Yunanlılarda ve Avrupa’daki, Asya’daki devletlerde, fen bilgisi vardı. Fakat Müslüman değillerdi. İman, ibadet ve ahlaktan mahrum idiler. Bunun için, fen ve teknikte nâil oldukları nimetleri kötü yerlerde kullandılar. Bir kısım, sanat eserlerini zevklerde, fuhuşlarda kullandılar. Bir kısmı da, teknik vâsıtalarını, insanlara zulüm ve işkence yapmakta kullandı. Medenî olmaları söyle dursun, parçalandılar, yıkıldılar, yok oldular.

Şimdi de Müslüman olmayan birtakım memleketlerde, fen bilgileri, ileri ve teknik başarıları, ağır sanayileri, göz kamaştıracak derecede ise de, iman, ibadet ve ahlaktan mahrumdurlar. Medenîlerin değil, vahşilerin bile yapamayacakları kötülükleri yapıyorlar. İslam ilimlerine sahip olmayan böyle devletler, yok olmaya mahkûmdurlar…




Kategori içindeki yazılar: Salim Köklü