İftâr vermenin fazîleti

“Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftâr verirse, günâhları affolur. O oruçlunun sevâbı kadar ona sevap verilir” 

 

 

 

Yemek yedirmek, ister insana, ister hayvâna olsun çok sevaptır. İnsanlardan da ister Müslümânın, ister gayr-i müslimin karnını doyurmak, hele Müslümân bir oruçluya yemek yedirmek daha çok sevaptır. İkrâm yapan kimse, oruç tutanın sevâbı kadar sevap alır, oruçlunun sevâbında da herhangi bir eksilme olmaz.

 

Peygamber Efendimiz, “Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftâr verirse, günâhları affolur. O oruçlunun sevâbı kadar ona sevap verilir” buyurunca, Eshâb-ı kirâmdan bazıları, bir oruçluyu iftâr ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler.

 

Onlara cevâben buyurdu ki: “Bir hurma ile iftâr verene de, yalnız su ile oruç açtırana da, biraz süt ikrâm edene de bu sevap verilir.” [Beyhekî]

 

Bir hadîs-i şerîfte, “Ramazân ayında bir misâfire oruç açtırana, Sırât köprüsünü geçmek kolaylaşır” buyuruldu. (Vesîletü’n-Necât)

 

Peygamber Efendimiz, “Ramazân ayında bir oruçluyu su ile iftâr ettiren, anasından doğduğu günkü gibi günâhsız olur” buyurunca da, Eshâb-ı kirâm, “Su az ve kıymetli iken mi?” diye suâl ettiler. Onlara cevâben “İsterse nehir kenârında versin, aynıdır” buyurdu. (Vesîletü’n-Necât)

 

Yolda giderken bir oruçluya bir hurma veya bir zeytin verilse de, iftâr verme sevâbına kavuşulur. Bu bakımdan yemek yedirmeyi bir nimet bilmelidir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

 

“Cennette öyle güzel köşkler vardır ki, bunlar, tatlı konuşan, yemek yediren ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir.” [Tirmizî]

 

“Misâfir, sofrada bulunduğu müddetçe, melekler, ev sâhibine duâ ederler.” [Taberânî]

 

“Arkadaşına, sevdiği yemeği verenin günâhları affolur.” [Bezzâr]

 

Dost ve arkadaşlara yemek yedirmek, sadaka vermekten efdaldir. Hazret-i Ali (radıyallahü anh) buyurdu ki: “Dostlara yedirdiğim bir ekmek, fakîrlere verdiğim beş ekmekten daha kıymetlidir. Dostlarla yenilen yemek, köle âzâd etmekten daha makbûldür.”

 

Yemeğe çağırırken de, yemeğe giderken de yalnız Allah rızâsını düşünmelidir. “O beni yemeğe çağırmıyor. Ben onu niye çağırayım” dememelidir!

 

Yemekte günâh işlenen davetlere gidilmez. Fakîrlerin davetine gitmeyip de, zenginlerinkine gitmek kibirdendir. Kendinden aşağı olanları ziyâret etmek de tevâzu alâmetidir.

 

Düğün yemeğine davet olunanın gitmesi sünnet, başka ziyâfetlere gitmek müstehaptır.

 

Bazı âlimler ise, “Düğün yemeğine gitmek vâcip, diğer davetlere gitmek sünnettir” demişlerdir.

 

Müslümânın Müslümân üzerindeki beş haktan biri, davetine icâbettir. Yani davetini kabûl edip gitmektir. Hadîs-i şerîfte, “Davete icâbet ediniz” buyuruldu. (Müslim)

 

Peygamber Efendimiz, “Cömerdin yemeği şifâ, cimrinin yemeği hastalıktır” buyurmuştur. (Dârekutnî) Samîmî olarak davet edilen yere gitmelidir!

 

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

 

“Davete icâbet etmeyen, Allaha ve Resûlüne âsî olmuş olur.” [Buhârî] [Yani dinimizin bu konudaki emrine uymamış olur.]

 

“İki kişi birden davet ederse, kapısı yakın olana icâbet et! Çünkü kapısı yakın olanın hakkı daha önce gelir.” [Buhârî]

 

 

 

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı’nın önceki yazıları…




Kategori içindeki yazılar: Ramazan Ayvallı