Harcandığı hâlde hiç eksilmeyen para!..

Bir talebesi Ali el-Harîrî hazretlerine, hacca gitmek istediğini bildirdi. O da eline bir çanta verdi.

 

 

 

Ali el-Harîrî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Şam civarında Havran’ın Büsr köyünde doğdu. 645 (m. 1247) senesinde vefât etti. Şeyh Ebû Ali el-Magribî’den ilim öğrendi ve onun sohbetlerini dinledi. Derecesi yüksek, hâl ve kerâmet sahibi, cesur, vakar sahibi bir zât idi. Çok kerâmetleri görüldü.

 

Şöyle anlatılır:

 

Talebelerinden biri, Ali el-Harîrî hazretlerine gelip, hacca gitmek istediğini bildirdi ve izin istedi. Ali el-Harîrî de ona küçük bir çanta verdi ve içinden ihtiyâç miktarı kadar parayı harcamasını, geri kalanı iade etmesini tenbîh etti. O zât çantayı açtığında bir dirhem (gümüş para) olduğunu gördü ve bunun az olması sebebi ile üzüldü ve geri vermek istedi. O anda Ali el-Harîrî’nin manevî hâli kendisini kapladı ve bunda bir hayır var diyerek o parayı harcadı. Çantayı tekrar açtığında, bir dirhem daha olduğunu gördü. Böylece, yol boyunca bütün ihtiyâçlarını karşıladı. Döndüğü zaman çantayı hocasına iade etti ve bu durumun hocasının kerâmeti olduğunu anladı…

 

Yine şöyle anlatılır:

 

Büyük âlim Takıyyüddîn bin Salâh ile Ebü’l-Hasen el-Harîrî hazretleri bir yerde bir araya geldiler. Ali el-Harîrî; “Misâfirimize bir şey ikram etmemiz îcâb eder” dedi. O anda oradan bir koyun sürüsü geçmeye başladı. Talebelerinden birine; “Git, yüz dirhem kıymetinde olan şu vasıftaki koyunu al getir” buyurdu. Orada bulunan Takıyyüddîn bin Salâh; “Her hâlde Şeyh Ali beni imtihan etmek ister. Bu koyunun etini yemeyeceğim” diye içinden geçirdi. Daha sonra sofra kuruldu. O esnada dışarıdan birisi geldi ve; “Bugün buradan bir koyun sürüsü geçti mi?” diye sordu. Oradakiler; “Niye soruyorsun?” dediklerinde, “O sürüde yüz dirhem kıymetinde bir koyunum vardı. Vasıfları şöyle şöyle idi. Ben onu Ali Harîrî hazretlerine ve sevdiklerine nezretmiştim” dedi. Oradakiler; “Evet bahsettiğin vasıftaki koyun, şu sofradaki koyundur” dediler. O kişi de; “Elhamdülillah koyun sahibini bulmuş” dedi. O zaman Ali el-Harîrî, Takıyyüddîn bin Salâh’a nazar etti ve “Kişi dâima hüsn-i zanda bulunmalıdır” dedi. Takıyyüddîn bin Salâh; “Tövbeler olsun, tövbeler olsun” deyip af diledi…

 

 

 

 

 

Vehbi Tülek’in önceki yazıları…

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek