Abdülhalîm Efendi Osmanlı âlimlerindendir. 963 (m. 1555) senesinde doğdu. Babası Edirne’de kadı iken, babasından ve oradaki âlimlerin büyüklerinden ilim öğrendi. İstanbul’a gelip tahsiline devam etti. Birçok medreselerde vazîfe yaptı. Sonra Bursa kadılığı, Rumeli kadıaskerliği yaptı. 1013 (m. 1604) senesinde İstanbul’da vefât etti. Buyurdu ki:
Kişinin, gerek uyumak için yattığı zaman, gerekse, başka zamanlarda ayağını kıbleye uzatması mekrûhtur. Yemekten önce ellerini yıkamak sünnettir. Yemekten önce elleri yıkarken, önce gençler, sonra yaşlılar ellerini yıkarlar. Yemekten sonra önce ihtiyârlar, sonra gençler ellerini yıkarlar. Yemeğe başlarken, önce gençlerin ellerini yıkaması, yaşlıların yemek için gençleri beklememesi içindir.
İçerisinde Allahü teâlânın ism-i şerîfi bulunan bir kâğıda bir şey koymak mekrûhtur. Allahü teâlânın ism-i şerîfinin, kâğıdın içinde veya dışında olması arasında fark yoktur. Farzdan sonra sünnet ile meşgûl olmak, duâ ile meşgûl olmaktan üstündür. Allahü teâlânın ism-i şerîfini duyanın tazim olarak (celle celâlühü) veya (teâlâ) yahut (tebâreke) veya (sübhânehû) demesi gerekir.
Kur’ân-ı kerîm, ezan, ikâmet, cuma veya iki bayramda hutbe okuyana, namaz kılmakta olan cemâate selâm verilmez. Selâm veren, selâmına cevap olarak verilen selâmı duymazsa, selâma cevap verenden, selâma cevap verme borcu düşmez. Selâm veren sağır ise, selâma cevap verenin dudaklarını hareket ettirerek selâm verdiğini o kimseye göstermesi lâzımdır.
İhtiyâr bir kadın aksırırsa veya selâm verirse, ona işitebileceği bir şekilde “yerhamükellah” denir ve selâmına cevap verilir. Aksıran kimse “Elhamdülillah” derse, “yerhamükellah” denir, yoksa denmez.
Güzel bir rüyâ görülürse, Allahü teâlâya hamdedilir. Çünkü güzel rüyâ görmek nimettir. Eğer hoşa gitmeyen bir rüyâ görülürse, onun şerrinden Allahü teâlâya sığınılır. Rüyâ, istenirse, sâlih bir Müslümana anlatılır, istenmezse anlatılmaz.
Bir kimse bir toplulukta bir kötülük görür, o topluluk da, onun sözü ile o kötülüğü terk edeceklerse, sükût etmesi caiz değildir. Eğer söylediği vakit o kötülüğü terk edemeyeceklerini bilirse, sükût edebilir. Bununla beraber, onları o kötülükten nehyetmek daha faziletlidir.
Evlâd hakkında şefkatli olmalı, onlara, bunu yaparsan yahut bunu yapmazsan güzel olur şeklinde söylemeli, onlara emir ile söylememelidir. Çünkü bazen çoluk-çocuk, emredilen işi yapmazlar da emre karşı gelirlerse, emre karşı gelmenin cezasını çekmeye müstahak olurlar.