Zarûret olmadan, kimseden bir şey istememelidir. Zarûret olmadan istemek haramdır.
Molla Yegân hazretleri Osmanlı devrinde yetişen büyük veli ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimidir. İsmi, Mehmed’dir. Aydın’da doğdu. Çocukluğu Aydın’da geçti. Orada temel bilgileri öğrendikten sonra Bursa’ya gitti. Molla Fenârî’den ilim öğrenip icâzet aldı. Kendi adıyla anılan Molla Yegân Medresesinde senelerce müderrislik yaptı. Molla Fenârî’nin vefâtından sonra, başmüderris ve Bursa kâdısı oldu. 1453 (H.857) târihinde Bursa’da vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Mevlid cemiyeti yapmak, bid’at-i hasenedir. Sâlihleri toplayıp, salevât okumak, fakirleri doyurmak, her zaman sevaptır. Fakat, bunlara haram karıştırmak, çalgı, şarkı, raks gibi şeyler yapmak büyük günah olur. Fakat, zarûret olmadan, kimseden bir şey istememelidir. Zarûret olmadan istemek haramdır. Sâlih Müslümanların toplanarak, Allahü teâlâyı zikretmeleri ve salevât okumaları ibâdet olur. Sevabı çok olur.
Rebî, imam-ı Şâfi’îden haber verdi ki: (Bid’at iki kısmdır. Bir kısmı, Kitaba, sünnete, esere [yâni, Eshâb-ı kirâmın sözlerine] veya icmâ’a uymaz. Bunlar, dalâlet, sapıklıktır. Bid’atin ikinci kısmı, bu dört delîle uygun olan hayırlı şeylerdir. Hiçbir âlim bunların kötü olduğunu bildirmedi. Hazreti Ömer “radıyallahü anh”, Ramazan gecelerinde, câmilerde, cemaat ile terâvîh namazı kılmaya, (çok güzel bid’at) dedi. Böyle bid’atlere (Bid’at-i hasene) denir. Bid’at-i haseneyi işlemenin câiz ve müstehab olduğu, söz birliği ile bildirildi ve bunları Allah rızası için yapana sevap verilir denildi. İslâm ahkâmına uygun olan bütün yenilikler böyledir. Câmilere minber, yolculara hân, talebeye mektep, medrese gibi, İslâm ahkâmına uygun olan iyi şeyler, bid’at-i hasenedir. Bunlar, Eshâb-ı kirâm ve Tâbiîn-i ızâm zamanlarında yoktu. Sonradan meydana çıktı. Fakat, Allahü teâlânın emirlerini yapmak için yardımcı olduklarından, bid’at-i hasene denildi.)
Bu bid’at-i hasenelerden biri, Musul civârındaki Erbil şehrinde, her sene yapılan Mevlid cemiyetleridir. Mevlid-i Nebî gecelerinde, sadakalar verilir. Zîynetler ve sevinçler gösterilir. Fakirlere ihsânlar yapılır. Böylece, Resûlullaha olan muhabbet ve tâzîm ilân olunur. Bu cemiyeti Musul’da ilk olarak, büyük âlim, sâlihlerden Ömer bin Melâ yaptı. Erbil Sultânı Ebû Sâid el-Muzaffer Kükbûrî, buna tâbi oldu. Şâfiî âlimlerinden allâme Sadrüddîn Ömer diyor ki: “Mevlid cemiyeti yapmak, câizdir. Mekruh değildir. Niyete göre sevap verilir.”