“Sana ilk önce; ayıp ve kusûrlarını gösterecek bir üstâd, hoca lâzımdır.”
Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 1165 (H.560) senesinde Endülüs’teki (İspanya) Mürsiyye’de (Murcia) doğdu. Burada ve İşbiliyye’de (Sevilla) tahsil yaptıktan sonra Tunus, Fas, Mısır ve Mekke-i mükerremede İbn-i Asâkir gibi büyük âlimlerden ilim öğrendi. Tefsîr, hadîs, fıkıh, kırâat gibi ilimlerde büyük âlim oldu. Tasavvufta, Ebû Midyen Magribî, Yûnus bin Yahyâ ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin rûhâniyetinden feyiz aldı, yüksek derecelere kavuşup, meşhûr oldu. Mekke’de bulunduğu sırada Fütûhât-ı Mekkiyye adlı eserini yazdı. Konya’da bir müddet kaldıktan sonra Sivas’a, oradan da Malatya’ya gitti. 1230 senesinde Şam’a giderek oraya yerleşti. 1240 (H.638) senesinde Şam’da vefât etti.
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri kendinden nasîhat isteyen bir kimseye buyurdu ki: “Ey nefsinin kurtuluşunu isteyen kimse! Her şeyden önce sana ilk önce; ayıp ve kusûrlarını gösterecek, seni nefsine itâattan kurtaracak bir üstâd, hoca lâzımdır. O zâtı bulduğun zaman, huzûrunda, yıkayıcının elindeki meyyit, ölü gibi ol. Çünkü meyyit, yıkayıcının irâdesine göre hareket eder. Yıkayıcı onu istediği tarafa çevirir. Meyyit, yıkayıcıya aslâ îtirâz etmez. Sakın hatırına o zâta karşı îtirâz gelmesin. Hâlini ondan gizleme ve onun yerine oturma. Elbisesini giyme. Onun huzûrunda, kölenin, efendisinin huzûrunda oturuşu gibi otur. Sana emrettiği şeyi yap. Sana emrettiği şeyi iyice anla ve iyi öğrenmeden o işin peşinde koşma. Ona bir rüyânı veya başka bir hâlini arz ettiğin zaman, ona cevâbını sorma, ona düşman olandan Allah için uzak dur. O düşman ile berâber olma. Arkadaşlık etme. Hocanı seveni sev ve ona yardımcı ol. O zâta, hiçbir işinde îtiraz etme. Bunu niçin böyle yaptın? deme. Sana ne iş vermişse yap. Oturduğunda onun senin oturuşundan haberdâr olduğunu unutma. Edebi aslâ terk etme. Yolda giderken onun önünde yürüme. Devamlı ona bakma. Çünkü böyle yapmak, hayâyı azaltır, ona karşı hürmeti kalbden çıkarır. Ona olan sevgini, onun emirlerine uyup, yasak ettiklerinden sakınmak sûretiyle göster.
O zâta yemek ve yiyecek takdîm ettiğin zaman, diğer lâzım olan şeyler ile berâber önüne bırak, kapının yanında edeble dur. Eğer sana seslenirse cevap ver. Yoksa yemeğini yiyinceye kadar bekle. Yemeğini yiyip sana sofrayı kaldırmanı söylediği zaman hemen kaldır. Sofrada bir şeyler kalıp, senin yemeni emrettiği zaman, îtiraz etmeden ye. Başkasına verme.”