Sirâceddîn Şirvânî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Azerbaycan’daki Şemâhî kasabasında 1782 (H.1197) senesinde doğdu. İlk tahsilini Muhammed Nûrî Efendiden yapıp, Erzincan, Tokat, Burdur ve İstanbul’a gidip ilim tahsil etti. Sonra Şam’da Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin huzûruna giderek ona talebe oldu. Ömrünün son zamanlarını Amasya’da geçirip, orada 1847 (H.1264) senesinde vefât etti.
Bir sohbetinde şunları anlattı: Üstadım Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri talebelerine ve sevenlerine nasîhat ederek buyurdu ki: “Sizlere vasiyetim, size İslâmiyeti anlatan hocaya îtirâzı terk, Resûlullah’ın dînine ittibâ ve kendini aradan çekip, yok etmeyi bu yolun esâsı biliniz. Bu üçü olmadan bu yolda ilerleme olmaz. Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanın işi de, başı da, saâdeti de gider. Hanım, çocuklar, mal ve mülk, Allahü teâlânın emânetleridir. Emânetlerini istediği zaman alır. Nefs-i emmâreden kurtulmanın alâmeti, insanların övmesi ile ayıplamasını, eşit görmektir. İnsanların rağbetine sevinip, aramamalarına, etrâfınızda dolaşmamalarına üzülmek, basitlik, büyük akılsızlık ve anlayışsızlıktır. En mühim vasiyetim şudur ki: Ölümü, âhiret hallerini ve nîmetlerin hakîki sâhibini unutmayınız. Elden geldiği kadar peygamberlerin efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız. Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle, Kelime-i tehlîl (Kelime-i tevhid) söyleyiniz. Hem kalbe yönelerek, hem de mânâsını düşünerek olsun. Böylece kalpte, hakîkî matlûbdan başka bir şey kalmasın. Zîrâ büyüklerin yolunda asıl maksad mâbûddur. İhlâs ne kadar çok olursa, evliyanın yardımı o kadar ziyâde olur. Evliyânın kalpleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur.
Bizim yolumuz, İslâm dînine ittibâ (uyma) yoludur. Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır. Allah adamlarının iğnesini (dokunaklı sözlerini) ilâç gibi bilmelidir. Çünkü bu tâifenin celâli, cemâl ile karışıktır. Yâni kızmalarında da merhamet vardır. Bütün gayretle, sünnetin yayılmasına ve bid’atlerin yok edilmesine çalışmalı, Müslümanların, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâd üzere olmalarına uğraşmalıdır. Bu işle uğraşmadan yapılan zühd ve ibâdeti, kör, kötürüm ve ihtiyarlar da yapar.
Vehbi Tülek