Evliyalık, kötü huylardan kurtulmak demektir…

“Bir kimseye evliyalık verilip de, veli olduğu bildirilmezse, hiç kusur olmaz!”

 

 

 

Bîçâre Abdullah Efendi Osmanlı âlim ve velîlerindendir. 1657 (H.1068) senesinde İstanbul’da vefât etti. Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin talebelerinden Ahmed Efendiden ilim ve tasavvuf yolunun edebini öğrendi. Tahsîlini tamamladıktan sonra, insanları doğru yola sevk etmek için Manisa’ya gitti. Sonra İstanbul’daki Zeyrek Câmiinde vaaz ve nasîhat etmekle vazîfelendirildi. Bilâhare Ali Paşa Dergâhına şeyh tâyin edildi. Konuşma ve hitâbet kâbiliyeti çok yüksekti. Tasavvuf yolunun ince meselelerinden bahsederdi. Vaazlarına uzaktan ve yakından çok kimse gelirdi. Onun zamânında evliyâya dil uzatan çoktu. Bir gün kürsüye çıkıp, tenkid edenleri de iknâ edecek tarzda beliğ bir vaaz verdi. Bu vaazında şunları anlattı:

 

Evliyalık, kötü huylardan kurtulmak demektir. Evliyanın, kendinin veli olduğunu bilmesi lazım değildir. Evliyalık verilip de, veli olduğu bildirilmezse, hiç kusur olmaz. Veli olmak için, Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanmalı. Yani Allahü teâlânın sıfatlarına uygun sıfatlar evliyada hâsıl olur; fakat bu benzerlik, yalnız isimdedir ve uygunluk, sıfatların topluluğundadır; yoksa sıfatların özelliklerinde beraberlik olamaz. (Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanın) emrini anlatırken, Hace Muhammed Parisa hazretleri buyuruyor ki:

 

“Allahü teâlânın bir ismi, Melik’tir. Bu, her şeye hâkim, galip demektir. Talib tasavvuf yolunda ilerlerken, kendi nefsine hâkim, galip olur ve başkalarının kalblerine tesir etmeye başlarsa, bu sıfat ile ahlaklanmış olur.

 

Allahü teâlânın bir ismi de, Semi’dir. Yani işiticidir. Talip, kim söylerse söylesin doğru sözü kabul eder ve gizli hakikatleri, can kulağı ile duyarsa, bu sıfatla, huylanmış olur.

 

Bir sıfatı da, Basir’dir. Yani, Allahü teâlâ, her şeyi görür. Talibin kalb gözü açılır ve firaset ışığı ile, kendi ayıplarını ve başkalarının iyi huylarını görürse, yani başkalarını kendinden daha üstün görürse ve Allahü teâlânın her an gördüğünü, göz önünde bulundurarak, hep Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur.

 

Bir sıfatı da, Muhyi’dir. Yani Allahü teâlâ dirilticidir. Talip, unutulmuş sünnetleri canlandırır, meydana çıkarırsa, bu sıfatla, sıfatlanmış olur.

 

Bir sıfatı da Mümit’tir, yani öldürücü demektir. Talip, sünnetlerin yerine yerleşmiş olan, bid’atleri yok ederse, bu sıfatla sıfatlanmış olur. Bütün sıfatlar, bunlar gibidir.”

 

 

 

Vehbi Tülek’in önceki yazıları…

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek