Osman Nûri Efendi İzmir’de yetişen velîlerdendir. İzmir’de doğdu. On dokuzuncu asrın sonlarında yine aynı yerde vefât etti. İzmir ve Manisa’da, daha sonra İstanbul’da ilim sâhiplerinin derslerine devâm etti. Tahsîlini tamamlayarak, hocalarından icâzet aldı. Memleketi olan İzmir’e gidip, Çorakkapı Câmii’nde imâmlık yaptı. Bu sıralarda, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halîfelerinden Abdülfettâh-ı Akrî hazretlerinin sohbeti ile şereflendi. 1861 (H.1277) senesinde haccını îfâ etti. Medîne-i münevverede Ahmed Saîd Fârûkî hazretlerinin sohbetine koştu. Altı ay hiçbir yere ayrılmadan, o büyük zâtın derslerine ve sohbetine devâm etti. Ahmed Saîd’in vefâtı üzerine, Mekke-i mükerremede bulunan oğulları Abdürreşîd Sâhib’in hizmetinde uzun yıllar kaldı. Kemâle gelip icâzet aldı…
Bu mübarek zat, bir sohbetinde şunları anlattı:
Yüksek üstadımız İmam-ı Rabbânî hazrtleri Mektubatının 59. mektubunda buyurduyorlar ki: Ehl-i sünnet âlimleri diyor ki: (Eshâb-ı kirâm kendileri arasında, en yükseklerinin, Hazreti Ebû Bekr-i Sıddîk olduğunu söz birliği ile söylemiştir). Ehl-i sünnet âlimlerinden, Eshâb-ı kirâm üzerindeki bilgisi çok kuvvetli olan, imam-ı Muhammed bin İdrîs-i Şâfi’î, buyuruyor ki: (Fahr-i âlem âhıreti şereflendirdiği zaman, Eshâb-ı kirâm, aradı, taradı, yeryüzünde Hazreti Ebû Bekr-i Sıddîk’tan daha üstün birini bulamadı. Onu halîfe yapıp emrine girdiler.) Bu söz, Hazreti Ebû Bekr-i Sıddîk’ın, Sahâbenin en üstünü olduğunda, müttefik olduklarını göstermektedir. Yâni Eshâb-ı kirâmın en yükseği olduğunda icmâ-i ümmet bulunduğunu göstermektedir. İcmâ’-i ümmet ise senettir, şüphe olamaz…
Ehl-i beyt için ise, (Ehl-i beytim, Nuh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmeyen boğulur) hadis-i şerifi yetişir.
Büyüklerimizden bazısı buyurdu ki: Peygamberimiz, Eshâb-ı kirâmı yıldızlara benzetti. Yıldıza uyan, yolu bulur. Ehl-i beyti de, gemiye benzetti. Çünkü gemide olanın, yıldıza göre yol alması lâzımdır. Yıldızlara göre yürümezse, gemi sâhile kavuşamaz. Görülüyor ki, boğulmamak için, hem gemi, hem yıldız lâzım olduğu gibi, Eshâb-ı kirâmın hepsini ve Ehl-i beytin hepsini sevmek, saymak lâzımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünkü, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazîleti, hepsinde vardır. Sohbetin fazîleti ise, bütün fazîletlerin üstündedir.
Vehbi Tülek