İbn-i Arabî hazretleri, evliyânın büyüklerinden ve sofiyye-i aliyyedendir. Endülüs’te doğdu. Konya’ya geldi ve Selçuklu Sultânı’ndan çok ikrâm ve hürmet gördü…
Bugün Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin vefat yıl dönümüdür. Allahü teala şefaatlerine nail eylesin…
İbn-i Arabî hazretleri, evliyânın büyüklerinden ve sofiyye-i aliyyedendir. İsmi, Ebû Bekr Muhammed bin Ali’dir…
1165 (H.560) senesinde Endülüs’teki Mürsiyye kasabasında doğdu. Küçük yaşından itibâren ilim tahsil etmeye başlayan İbn-i Arabî hazretleri, pekçok âlimin meclislerinde bulunup ilim öğrendi… Tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. İlminden ve feyzinden istifâde etmek için, müracaat edilen belli başlı büyük âlimlerden oldu. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra Konya’ya geldi ve Selçuklu Sultânı’ndan çok ikrâm ve hürmet gördü…
Bu mübarek zat, Sofiyye-i aliyyeden ve kelâm âlimlerinden olan Sadreddîn-i Konevî’nin hocası ve üvey babası oldu. Daha sonra Şam’a yerleşti. 1240’ta yetmiş sekiz yaşına gelen İbn-i Arabî, Şam’da Muhyiddîn İbn-üz-Zekî’nin evinde vefât etti. Kâsiyûn Dağı eteğine defnedildi. Şam halkı, büyüklüğünü anlayamadıklarından kabrini çöplük hâline getirdiler. Yavuz Sultan Selim Han, Mısır Seferi sırasında Şam’a gelince bu duruma son verdi ve bu büyük zâtın kabrinin bulunduğu yerde bir câmi ile yanı başında bir dergâh yapılmasını emretti. Câmi ve dergâh ile birlikte İbn-i Arabî hazretlerinin kabri üzerine de bir türbe yaptırdı…
***
Bir gün, Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin sohbetine inkârcı bir felsefeci gelmişti. Bu felsefeci, peygamberlerin mucizelerini inkâr ediyor, filozof olduğu için her şeyi felsefe ile çözmeye kalkışıyordu. Soğuk bir kış günüydü. Ortada, içinde ateş bulunan büyük bir mangal vardı. Filozof dedi ki: “Avâmdan insanlar, hazret-i İbrâhim’in ateşe atıldığı ve yanmadığı kanâatindedirler. Bu nasıl olur? Zîrâ ateş her şeyi yakar kavurur. Çünkü yakma özelliği vardır.”
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri; “Allahü teâlâ, Enbiyâ sûresinin 69. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Biz de: Ey ateş İbrâhim’e karşı serin ve selâmet ol! dedik) buyurmaktadır” dedi. Ortada bulunan mangalı alıp, içindeki ateşi filozofun eteğine döktü ve eliyle ateşi iyice karıştırdı. Bu hâli gören filozof donup kaldı. Ateşin, elbisesini ve Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin elini yakmadığını görünce iyice şaşırdı. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri ateşi tekrar mangala doldurup, filozofa; “Yaklaş ve ellerini ateşe sok” deyince, filozof ellerini uzatır uzatmaz, ateşin tesirinden hemen geri çekti. Muhyiddîn-i Arabî bunun üzerine; “Ateşin yakıp yakmaması Allahü teâlânın dilemesiyledir” buyurdu. Filozof onun bu kerâmetini görünce, Kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu…