Emir ve yasaklardaki uhrevî ve dünyevî faydalar…

Kişinin aklı, Resûlullahı diğer bütün mahlûkâta tercih etmedikçe, îmânının kemâline itibâr yoktur.

 

 

 

İbn-i Nakîb hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 702 (m. 1302) senesinde Mısır’da doğup büyüdü.  769 (m. 1368) senesinde Kâhire’de vefât etti.  Fıkıh, kırâat, usûl, nahiv ve edebiyat ilimlerinde mütehassıs bir âlim idi. Kıymetli eserler yazdı. Bunlardan Tehzîb-üt-tenbîh kitabında şöyle anlatır:

 

İmânın şubeleri pek çok olmakla beraber, hepsi neticede tek bir asılda birleşmektedir. O da, yaşayışı ve sonu iyi ve güzel olacak şekilde nefsi mükemmelleştirmek ve olgunlaştırmaktır. Bu da; hakka inanıp, işlerinde doğruluk üzere bulunmakla olur. Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) emrettiği ve yasakladığı şeylerde dünyevî ve uhrevî fâideler bulunduğunu, hiçbir karşılık beklemeden kendisini Cehenneme düşmekten alıykoyduğuna kati olarak inanmadıkça, îmânı kâmil bir mü’min olamaz. Bir babanın, çocuğuna bakmak, onu besleyip büyütmekteki gayesinden birisi de, yaşlandığında kendisine bakacağını ve kendisinden sonra neslini devam ettireceğini düşünmesidir. Çocuğun babaya bakması da, babalık hakkını ödemek, oğulluk vazîfesini yerine getirmektir. Neticede her ikisinde de şahsî bir fayda ve menfaat vardır. Hâlbuki Resûlullah Efendimiz, bize; anadan, babadan, oğuldan ve herkesten daha şefkatli ve daha faydalıdır. Hattâ, hakîkî kardeşin tâ kendisidir. Başkası değildir, işte bunun içindir ki akıl, Resûlullah Efendimizden tarafı, O’na itaat etmeyi tercih etmektedir. Öyleyse, kişinin aklı, Resûlullahı diğer bütün mahlûkâta tercih etmedikçe, îmânının kemâline itibâr yoktur. Bu, îmânın derecelerinin evvelidir, îmânın kemâl ve en son mertebesi, kişinin nefsini; aklına tâbi olacak, onun emrini dinleyecek ve onun güzel gördüğü şeyleri kabûl edecek şekilde alıştırması ve tabiatını da bundan râzı etmesidir. Bundan sonra kişi artık, Resûlullaha itaatli olur. Resûlullahın emir ve yasaklarındaki uhrevî ve dünyevî faydaları, hem aklı ve hem de tabiatı ile tercih eder. Tıpkı hastanın, hastalığından kurtulmak için ilâç almasını aklın kabûl edip, tabiatının da meyletmesi gibi olur. O zaman, Resûlullaha îmân etmek, O’nun emirlerine boyun eğmek, kendisine pek sevimli gelir. Artık O’na tâbi olmaktan lezzet alır.

 

 

 

 

 

Vehbi Tülek’in önceki yazıları…

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek