Hüsâmeddîn Ahmed hazretleri Hindistan’da yetişen büyük velîlerden olup Hâce Muhammed Bâkî-billâh hazretlerinin önde gelen talebelerindendir. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin büyüklüğünü herkesten iyi bilirdi. Muhammed Bâkî-billah hazretlerinin vefâtından sonra, onun dergâhında bulunanlara ve hocasının oğullarına hizmette bulunup, çok çalıştı ve çalışmalarının mükâfâtını da buldu. İmâm-ı Rabbânî’ye bağlılığını da, yazmış olduğu şu mektubu ile dile getirmektedir: “Yüksek irşâd ve hidâyet mesnedinizin feyz nûrları ve istifâde bereketleri artsın. Size çok muhtaç olduğumu bildirdikten sonra, yüksek hatırınızda olsun ki, merhamet ederek gönderdiğiniz çok kıymetli mektubunuzu okurken mest olup, kendimden geçtim. Ruhsat hakkında yazdıklarınıza ne denilebilir. Ne güzel hâller ne açık beyânlar görünüyor. Eğer bu arada hizmetçilerinizin istek ve niyetlerini kabûl ederseniz, bu virâne Delhi’yi mübârek vücûdunuzun bereketi ile nûrlandırınız. Buradaki geri kalmışları ilerletiniz. Allahü teâlâ sizi sevenleri ve isteyenleri, en kısa zamanda mübârek nûrlu yüzünüzü görmekle sevindirsin. Kulaklar dinlemekle zevk aldıkları gibi, göz de kendi hissesine kavuşsun. Daha fazla ne yazabilirim! Sâyeniz, tesiriniz uzun olsun. Âmîn.”
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mirzâ Hüsâmeddîn Ahmed’e yazdığı birinci cild, 207. mektubunda buyuruyor ki:
“Herhâlde uzakta kalan bu kardeşlerinizi unuttuğunuz anlaşılıyor. Evet, yakında bulunmanın, kalplerin birleşmesinde büyük tesiri vardır. Bunun içindir ki, hiçbir velî bir Sahâbînin derecesine yükselemez. Veysel Karânî, o kadar şânı yüce olduğu hâlde, Resûlullah efendimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” hiç görmediği için, Eshâb-ı kirâmdan en aşağı olanın derecesine yetişemedi. Abdullah bin Mübârek hazretlerinden soruldu ki; ‘Hazret-i Muâviye (radıyallahü anh) ile Ömer bin Abdülazîz’den hangisi daha yüksektir?’ Cevâb olarak; ‘Hazreti Muâviye’nin Resûlullah efendimizin yanında giderken atının burnuna giren toz, Ömer bin Abdülazîz’den kat kat daha yüksektir’ buyurdu…
Burada bulunanların hepsi iyiyiz. Allahü teâlâya bunun için, belki bütün nîmetleri için hamd ve şükürler olsun. Nîmetlerinin en büyüğü olan, Müslüman yaptığı için ve mahlûkların en iyisinin yolunda bulundurduğu için, ne kadar çok hamd edilse yine azdır. Çünkü O’nun yolunda bulunmak, iyiliklerin başı, kurtulmanın çâresi, dünyâ ve âhiret saâdetlerinin kapısıdır. Allahü teâlâ Peygamberlerin en üstünü hürmetine bizleri ve sizleri her zaman bu yolda bulundursun. Âmîn. Fârisî mısrâ tercümesi: İş budur, bundan başkası hiçtir!”
Vehbi Tülek