“İhtiyaçlarını Allahü teâlâdan yalvararak ve O’na sığınarak istemeli, âhiret kurtuluşunu onlarda görmelidir.”
Huccetullah Muhammed Nakşibend, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunu ve Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretlerinin ikinci oğludur. 1624 (H.1034) senesinde dedesi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin vefât ettiği yıl doğdu. O doğacağına yakın babası Muhammed Ma’sûm’a, İmâm-ı Rabbânî hazretleri; “Bu yakınlarda doğacak oğlun, yüksek mârifetlere ve sırlara kavuşacak, zamânının anlamaktan âciz kalacakları bir insân-ı kâmil olacaktır” buyurdu. Ona Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin ismini verdiler.
Muhammed Nakşibend hazretleri, sağlığında zamânın devlet reislerine, beylere, vâlilere, âlimlere ve sâlihlere nasîhat eder, uzakta olanlarına ise mektuplar yazarak dînin emirlerini bildirirdi. Bunlar iki cild hâlinde toplanmıştır. Birinci cildde yüz yirmi sekiz, ikinci cildde altmış sekiz mektup vardır. Mektuplarından birinde buyurdular ki:
“Allahü teâlâya hamd olsun. Seçtiği kullara selâm olsun. Mektubunuzla şereflendik. İkrâmlarınız da geldi. Duâ etmemize sebep oldu. Hadîs-i şerîfte; (Duâ kapılarının kendisine açıldığı kimseye [yâni duâ nasip olan kimseye] kabûl kapıları ve Cennet, yâhut rahmet kapıları da açılır) buyuruldu. O hâlde duâda kusur etmemelidir. Kapalı kapıları duâ anahtarı ile açmalıdır. İhtiyaçlarını Allahü teâlâdan yalvararak ve O’na sığınarak istemeli, âhiret kurtuluşunu onlarda görmelidir. Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: (Duâ müminin silâhıdır, dînin direğidir. Göklerin ve yerin nûrudur. Her şeyi Hak teâlâdan istemelidir. Ayakkabının bağı, yemeğin tuzu bile olsa.)
“Allahü teâlâya hamd olsun. Seçtiği kullara selâm olsun. Mektubunuzla şereflendik. İkrâmlarınız da geldi. Duâ etmemize sebep oldu. Hadîs-i şerîfte; (Duâ kapılarının kendisine açıldığı kimseye [yâni duâ nasip olan kimseye] kabûl kapıları ve Cennet, yâhut rahmet kapıları da açılır) buyuruldu. O hâlde duâda kusur etmemelidir. Kapalı kapıları duâ anahtarı ile açmalıdır. İhtiyaçlarını Allahü teâlâdan yalvararak ve O’na sığınarak istemeli, âhiret kurtuluşunu onlarda görmelidir. Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: (Duâ müminin silâhıdır, dînin direğidir. Göklerin ve yerin nûrudur. Her şeyi Hak teâlâdan istemelidir. Ayakkabının bağı, yemeğin tuzu bile olsa.)
Duânın kabûl olması için olan şart ve edepler: Yemekte ve giymekte haramdan sakınmak, Allah’a karşı ihlâslı olmak. Duâdan önce namaz veya benzeri sâlih bir amel işlemek, abdestli olmak, temiz olmak, kıbleye karşı diz çöküp oturmak, duâ ederken Allahü teâlâya hamdü senâ etmek, Resûlullah efendimize salevât-ı şerîfe getirmek, iki elini uzatıp, omuzları hizâsına kaldırmak, elinde eldiven olmamak, isterken Allahü teâlânın isimleri ve sıfatları ile istemek, meselâ; yâ Rabb-el-âlemîn, yâ Ekrem-el-ekremîn, yâ Erhamerrâhimîn… gibi. Avuç içleri açık olmak, edeb üzere bulunmak, hudû’ ve huşû’ hâlinde olmak. Kendini eksik, kusurlu, zavallı ve kırık bilmektir.
Duânın kabûl zamanları ise; Kadr gecesi, Arefe günü, Ramazân-ı şerîf ayı, Cumâ günü, gecenin ilk üçte biri, gece yarısından sonra, gecenin son üçte biri, gecenin ortası ve seher vakitleridir. Bunlardan en önemlisi cumâ saatidir.