Meymûn bin Mihrân hazretleri tâbiînin büyüklerinden, olup hadîs ve fıkıh ilminde büyük bir âlimdir. 657 (H.37) de Kûfe’de doğdu. Sonra Rakka’ya yerleşti. Halife hazret-i Ömer bin Abdülaziz tarafından kâdı ve vâli olarak Cizre’ye tâyin edildi. 734 (H. 116)’de Cizre’de vefât etti.
Meymûn bin Mihrân şöyle anlatıyor:
Bir gün, Halîfe Ömer bin Abdülaziz ile beraber bir mezarlığa uğradık. Halife ağladı ve “Vallahi, şu mezara girip de azâbdan emin olan kimseden daha nasibli, daha bahtiyar kimse bilmiyorum” buyurdu.
Kendisine sordular. “Arkadaşlarınızdan hiç ayrılmıyorsunuz ve hiç de birbirinize küsmüyorsunuz. Bu nasıl oluyor?” Cevâbında buyurdu ki; ”Çünkü ben dostlarıma hiç husûmet (hasımlık) beslemiyorum. Onlarla hiç mücâdele ve münâkaşa etmiyorum.”
Meymûn bin Mihrân hazretleri buyurdu ki: “Allahü teâlânın takdirine rızâ göstermeyen kimsenin ahmaklığının tedâvisi yoktur.”
“İnsan bir günah işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta yerleştirilir. Tövbe edince kalbi cilâlanır ve parlar. Dolayısı ile o siyah nokta kaybolur. Ama tövbe etmezse ve günah işlemeye de devam ederse, nokta nokta kalb kararır. Nihâyet bu siyahlık bütün kalbi kaplar. İşte buna (rân) kalbin tamamen kararması) denir.”
“İki arkadaş birbirlerini sevdikleri zaman, birbirini ziyâret etmeleri için aralarındaki mesafenin çok fazla olması mühim değildir.”
“Gizli işlenen günahın tövbesi gizli, âşikâre işlenen günahın tövbesi âşikâre olur.”
“Ey Kur’ân-ı kerîmi okuyanlar! Kur’ân-ı kerîmi dünyâlık kazancınıza âlet etmeyiniz.”
“İnsan, iki ortağın birbirini hesâba çekmesinden daha şiddetli olarak kendisini hesâba çekmedikce, tam müttekîlerden (takvâ sâhibi) olamaz.”
“Eğer bir kimse sana haset ediyorsa, sen onun şerrinden korunmak istiyorsan, işlerini ondan gizli yap.”
“Din kardeşlerine iyilik etmeden, onların rızâsını talep etmek şaşkınlıktır.”
“Dostların sofrasında yenilen yemeğin hazmı kolay olur. Düşmanın yemeği ise, insana ağırlık verir.”
“Bâzı hâllerde, yalan konuşmak doğruyu söylemekten daha hayırlıdır. Meselâ elinde silâh olan bir kimse ‘Öldürmek için falan kimseyi arıyorum. Gördün mü?’ diye sana sorsa, sen o kimseyi gördüğün hâlde, birinin canını, diğerinin cinâyetten kurtulmasını isteyerek, o kimseyi görmediğini, yakında buralara uğramadığını söylemez misin? İşte bu niyetle, böyle hâllerde yalan söylemek câiz ve lâzımdır.”
Vehbi Tülek