Ma’rûf-ı Kerhî hazretleri büyük velîlerdendir. Bağdât’ın Kerh beldesinde doğdu. 815 (H.200) senesinde Bağdat’ta vefât etti. Dâvûd-i Tâî hazretlerinden feyiz almış olup, Sırrîyi Sekâtî de, Ma’rûf-ı Kerhî’den ders ve feyiz alarak yetişti. Kerâmet ve menkıbeleri çoktur.
Muhammed bin Hişâm diyor ki:
“Ma’rûf-ı Kerhî bana dedi ki: Sana on cümle öğreteceğim; beşi dünyâ, beşi âhiret içindir. Bunlar ile kim duâ ederse, Allahü teâlâ onun duâsını kabûl buyurur. Bu on cümle şunlardır: Dînim için Allah bana kâfidir. Dünyâm için Allahü teâlâ bana kâfidir. Ehemmiyetli işlerim için Allahü teâlâ kerîmdir ve bana kâfidir. Bana haksızlık etmek isteyenlere hilm ve kuvvet sâhibi olan Allahü teâlâ kâfidir. Bana kötülük etmek isteyenlere, Şedîd olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Ölüm ânında rahîm olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Kabir suâlinde raûf olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Hesap ânında kerîm olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Mîzân ânında latîf olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Sırat’ta, kadîm olan Allahü teâlâ bana kâfidir. Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allahü teâlâ bana kâfidir. O Arş’ın Rabbidir ve ben O’na tevekkül ederim.”
Sırrî-yi Sekâtî hazretleri anlatıyor: “Bir bayram günü Hazreti Ma’rûf’u hurma toplarken gördüm ve; ‘Bunları ne yapacaksın?’ diye sordum. ‘Şu çocuğu ağlarken gördüm ve niçin ağladığını sordum. Bana yetim olup anne ve babasının olmadığını, arkadaşlarının yeni elbiseleri ve oyuncakları olup kendisinin olmadığını söyledi. Şimdi bunları toplayıp satacağım, ağlamayıp oynaması için ona oyuncak satın alacağım’ dedi. Bunun üzerine; ‘Bu işi bana bırak’ deyip çocuğu alıp götürdüm. Yeni güzel elbiseler ve oynaması için bir oyuncak aldım. Çocuk o zaman memnun oldu. Bundan sonra kalbime bir nur geldi, kalbim parladı ve hâlim bambaşka oldu.”
Ma’rûf hazretlerinin bir dayısı şehrin vâlisi idi. Vâli, bir gün şehrin kenar mahallelerini dolaşıyordu. Ma’rûf’u bir kenarda oturmuş ekmek yerken gördü. Önünde de bir köpek vardı. Bir lokma kendi yiyor, bir lokma da köpeğin ağzına veriyordu. Dayısı, “köpekle birlikte yemeğe utanmıyor musun?” dedi. “Utandığım için bu zavallıyı doyuruyorum” dedi ve başını kaldırıp havadaki bir kuşa seslendi. Kuş uçup geldi, eline kondu ve kanadıyla başını ve gözünü örttü. Hazreti Ma’rûf; “Allah’tan utanandan her şey utanır” buyurdu. Dayısı bu hâli görüp, bu sözü işitmekle hem hayret etti, hem de oradan uzaklaştı.
Vehbi Tülek