“Evlâd büyük ni’mettir. Ni’metin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için pedagoji yani çocuk terbiyesi, İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir…”
Son Peygamber olan Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in (sallallahü aleyhi ve sellem), 23 sene zarfında, 150 bin mübârek insan, güzîde sahâbe, “hayırlı bir ümmet” meydâna getirmesi, onların da 30-40-50 sene gibi çok kısa bir zaman zarfında ve gâyet mahdût imkânlarla Endülüs’ten (İspanya’dan) Çin’e kadar olan geniş coğrafî bölgeleri fethedip oralara ilim, irfân, ahlâk, fazîlet, medeniyet, adâlet, hakkâniyet, insan hakları, nûr ve hidâyet götürmeleri konusu ciddiyetle incelenmesi gereken bir konudur.
Aslında, Hazret-i Âdem’den i’tibâren gelmiş-geçmiş bulunan 6 Ülü’l-azim Peygamber, 313 Resûl, 124 binden ziyâde Nebî’nin eğitimdeki hedefleri aynıdır: O da insanların dünyâda huzûr ve sükûn içerisinde yaşamaları, âhirette de ebedî saâdete kavuşmalarıdır.
Ma’lûmdur ki hayırlı işlerin birincisi ve en önemlisi, çoluk-çocuğuna dînini, ya’nî İslâmiyet’i öğretmektir. Her Müslümânın bu birinci görevi hemen yapması, yarınlara bırakmaması gerekir. İslâmiyet, ahlâk ve ilme en büyük kıymeti verip, câhilliği ve ahlâksızlığı reddeder. Onun için her anne ve baba, çocuğuna ilmî, ahlâkî, millî ve dînî görevlerini öğretmelidir. Öğretmezlerse, âhirette mes’ûl olurlar. Çünkü her çocuk sevmeyi, sevilmeyi, saygıyı burada öğrenir. Disiplin ve düzenli hayâta burada alışır.
Hakkında, âyet-i kerîmede meâlen: “Seni âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiyâ sûresi, 107) buyurulan ve dünyâ yaratıldığı günden kıyâmet kopuncaya kadar, her zamanda, her memlekette, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların her bakımdan en üstünü, en fazîletlisi olan Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm “Bütün çocuklar, fıtrat üzere (ya’nî Müslümânlığa uygun ve elverişli olarak) dünyâya gelirler. Sonra bunları, anaları-babaları, Yahûdî veya Hıristiyân yâhûd Mecûsî yaparlar” buyuruyor.
Burada, Müslümânlığın yerleştirilmesinde en mühim işin, çocukların ve gençlerin iyi terbiye edilmesi olduğunu görüyoruz. Yine bundan anlaşılıyor ki, bir çocuğa Yahûdîlik telkîn edilirse, Yahûdî olabilir. Hıristiyânlık ta’lîm edilirse, Hıristiyân olabilir. Mecûsîlik aşılanırsa, Mecûsî (ateşperest) olabilir. Ama İslâmiyet öğretilirse, temiz fıtratı devâm eder.
Büyük âlim İmâm-ı Gazâlî (rahimehullah), çok mühim bir noktaya dikkat çekmektedir:
“Çocuğun terbiyesine çok dikkat etmelidir. Onun kötü arkadaşlarla düşüp kalkmasına mâni olmalıdır. Kötü arkadaş, çocuğun edeb ve terbiyesini bozar.”
Medresetül-mütehassısîn müderrislerinden (İstanbul Üniversitesi eski profesörlerinden) Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi aleyh) de buyuruyor ki:
“Evlâd büyük ni’mettir. Ni’metin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için pedagoji yani çocuk terbiyesi, İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir. O hâlde her Müslümânın birinci vazîfesi, evlâdına dînini, îmânını, Peygamberini ve kitâbını (Kur’ân-ı Kerîm’i) öğretmektir.”
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, eğitimde işin esâsı, hem kendisine, hem âilesine faydalı; hem de milletine, vatanına ve devletine faydalı unsurlar meydâna getirmektir. İşte millî eğitimimizdeki ana hedef de bu olmalıdır.