Müslüman yavrular, savaşın oyuncak değil, ciddi olduğunu biliyorlardı. Buna rağmen cepheye gitmek için yarış ediyorlardı…
Eshab-ı kirâm (aleyhimürrıdvân) efendilerimiz imanla şereflenmeden önce diğer insanlar gibiydiler. İmanla şereflendikten sonra zevk ve arzularında çok büyük değişiklikler meydana geldi. Yüce gayelere ulaşabilmek için hayatlarını hiçe saymaya başladılar…
Halid bin Velid (radıyallahü anh) Rum askerlerinin komutanına müminleri şöyle tarif etmişti: “Ben öyle bir kavimden geliyorum ki; siz hayatı ne kadar çok seviyorsanız onlar da Allah yolunda şehit olmayı o kadar çok seviyorlar…”
Amr ibni Cemuh (radıyallahü anh) yürüyemeyecek kadar topaldı. Cihada katılmak istiyordu. Çocukları; “Baba biz senin yerine harp ederiz. Cihad sana farz değildir…” demelerine rağmen o, şehid olup topal ayağı ile Cennete girmek istediğini söyledi. Nitekim Uhud Muharebesinde muradına erdi…
Cihad aşkı, tehlikelerden kaçan, rahatı ve oyunu seven çocuklara da sirâyet etmişti. Umeyr bin Ebi Vakkas henüz çocuktu boyu da kısaydı. Çocuk olduğu için saftan çıkarılır korkusu ile arka taraflarda saklanıyordu. Sevgili Peygamberimizin (aleyhisselam) dikkatini çekti ve ona “Sen daha küçüksün, harp edemezsin, sen çık!” buyurdu. O da ağlayarak yalvarmaya başladı. “Ben şehid olmak istiyorum yâ Resulallah! Ne olur beni geri çevirmeyin!” dedi.
Bu göz yaşartıcı manzara karşısında Resul-i ekrem efendimiz ona izin verdi…
Rafi bin Hudeyc hazretleri henüz on beş yaşında idi. Büyük gözükeyim diye mücahitlerin arasında ayak parmaklarının üzerinde duruyordu. Onun da farkına varıldı, çıkarılmak istendi. Çocuklarına düşkünlüğü ile tanınan babası Hudeyc (radıyallahü anh) yalvardı ve ciğerparesinin cihada katılmasına vesile oldu…
Semre bin Cündüb, Peygamber efendimize arz etti: “Rafi’ye izin verdiniz bana da izin verin; ben ondan daha güçlüyüm, isterseniz güreşelim…”
Güreştiler ve galip gelen Semre (radıyallahü anh) de cihada katılmaya hak kazanmıştı.
İşte, harbe koşan, ona katılmayı hayal edip yarışa giren çocuklar… Cihada katılmak için can atan o Müslüman yavrular, savaşın oyuncak değil, ciddi olduğunu, orada topla, çelik-çomakla değil kılıçlarla oynandığını biliyorlardı. Buna rağmen cepheye gitmek için yarış ediyorlardı…
Tarihçilere soralım, insanlık tarihinde böyle bir olayla karşılaşmışlar mı? Herhangi bir çağda, bu çocukların, genç ve ihtiyarların benzerlerine rastladılar mı?
İşte bu mücahitler; yarım asır gibi bir zamanda, neredeyse dünyanın yarısını fethettiler. Dünyaya iman, ilim ve adaleti yaydılar… Onlara tabi olanlar da dünya ve ahiret saadetine kavuştular ve hâlâ da kavuşmaktadırlar…