Her şeyin kıymetini ehli anlar

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin tanıdığı bir “genç” vardı ki, bilmiyordu bu zâtın kıymetini.   Büyüklüğünü inkâr ediyordu.   Hattâ kendisini kötülüyordu.   Bir gün çağırdı bu genci.   Kıymetli bir yüzük verip;   “Bunu, şu çarşı esnafına bir bir göster. Kim ne kadar para veriyor, öğren” buyurdu.   Delikanlı; “Peki” dedi.   Ve bütün çarşıyı dolaştı.   … Devamını oku

Bu, bana ilâhî bir ikazdır!

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin kabr-i şerîfi de Mısır’dadır.   Bir gün çıktı evinden.   Bir su kenarına geldi.   Orada abdest alıyordu ki, az ötede bir “kadın” ilişti gözüne.   Bir kerecik ona baktı.   Sonra kapattı gözünü.   Ama merak etmişti.   Kendi kendine;   “Kim bu kadın, bu tenhâ ve ıssız yerde ne … Devamını oku

Nice fidanlar düştü toprağa…

İsfehan’da yetişen Zâhid-i İsfehânî hazretlerinin kabr-i şerîfi Basra’dadır.   O zamanlar bir “tâun illeti” kasıp kavuruyordu ortalığı.   Yakalanan, kurtulamıyordu.   Nice tâze fidanlar düşüyordu toprağa.   İşte o günlerde bir kişi geldi.   Dert yandı bu büyük velîye;   “Hocam! Tâundan üç oğlum öldü, şimdi de dördüncü oğlum yakalandı. Duâ edin de şifâya kavuşsun” diye arz etti. … Devamını oku

“Aradığınız zât benim…”

Zengî Atâ hazretlerinin kabr-i şerîfi, Semerkant’ın “Zengî Atâ” köyündedir. O devirde dört arkadaş, ilim tahsîli için Buhâra’ya geldiler. Zâhirî ilimleri bitirince bir “mürşid-i kâmil” bulmak için düştüler yollara.   Biri, “Seyyid Atâ” idi.   Semerkant’tan geçerken bir “ihtiyar” görüp, ona; “Biz, bir mürşit arıyoruz” dediler.   Meğer o ihtiyar, “Zengî Atâ” nâmında bir evliyâ zât imiş.   … Devamını oku

Mümine edep yakışır…

Yûsüf-i Hemedânî hazretlerinin ismini, şu üç ilim talebesi işitip kendisini görmeye gittiler.   Ebû Saîd, İbnüssâkka ve Abdülkâdir-i Geylânî…   İbnüssâkka; “Ona öyle şeyler soracağım ki, bunlara cevap veremeyecek” dedi.   Ebû Saîd; “Ben de ona zor suâller soracağım. Bakayım bunlara cevap verebilecek mi?” dedi.   Abdülkâdir-i Geylânî ise; “O zât büyük bir âlimdir. Ona suâl sormak benim ne haddime. Huzûruna girmeyi nîmet, … Devamını oku

Sadık talebe…

Yûsüf-i Hemedânî hazretleri evinde oturur, dışarı çıkmazdı.   Fakat bir gün çıkmak istedi.   Böyle bir “istek” doğdu içinde.   Bu arzusu o kadar çoğaldı ki, merkebine binip, sürmeye başladı.   Nereye ve niçin gidiyordu?   Kendi de bilmiyordu…   Gayriihtiyârî çekiliyordu.   Serbest bıraktı hayvanın yularını.   O nereye giderse oraya gidecekti.   Hayvancağız, şehirden … Devamını oku

İmansız ölmek korkusu!..

Semerkant’ta yetişen büyük velîlerden Yûsüf-i Hemedânî hazretlerinin kabr-i şerîfi, Merv şehrindedir.   Resûlullah Efendimizin mübârek kalbindeki ilim, feyiz ve nurlar, kalpten kalbe akarak ona vâsıl olmuştu…   Orta boylu, buğday benizliydi.   Kumral sakallı, zayıf bir velîydi.   Eline geçeni, muhtaçlara verir, herkese şefkat ederdi.   Çok zaman da ağlardı!   Yetiştirdiği yüzlerce talebesi, büyük âlim ve evliyâ … Devamını oku

Ölü kalpleri dirilten!..

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri şöyle anlatıyor:   Çocukken rüyâ gördüm bir gece…   İsâ aleyhisselâm yanımda oturuyordu.   Başımı okşayarak;   “Evlâdım! Senin yetişmen için ben yardım edeceğim” diyordu.   Nihâyet sabah oldu.   Rüyâmı anlattım âlimlere.   Onlar tâbir ederek;   “İsâ aleyhisselâm, ölüleri dirilten bir peygamberdir. Mâdemki, seni İsâ Peygamber yetiştirecek, öyleyse bu hasletten sana da … Devamını oku

En mühim iş nedir?

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri şöyle anlatıyor:   “Çocukken mektebe gidiyor, ama Allahü teâlâyı bir an unutmuyordum.   Ben böyle olunca, herkesi de öyle zannederdim.   Bir gün hava çok soğuktu…   Mektebe gidiyordum…   Ayağım çamura battı.   Çamurdan kurtulmaya uğraşırken pabucum ayağımdan çıktı.   Onu kurtarmaya çalışırken,   Allah’tan biraz gâfil oldum.   … Devamını oku

“Babanızın beyaz bir atı var mıydı?” 

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin oğlu Abdülhâdî şöyle anlatır:   Ben Anadolu’ya gittiğimde, Sultân Muhammed Hân’ın oğlu Bâyezid Hân Osmânlı Devleti’nde pâdişahtı.   Beni misâfir etti.   Oturup konuştuk.   Sohbet esnâsında;   “Ey Abdülhâdî! Babanızın şemâili şöyle şöyle miydi. Beyaz bir atı var mıydı?” diye sordu.   Ben ona cevâben;   “Evet, babamın şemâili aynen dediğiniz gibiydi, … Devamını oku

“Allah’ın izniyle Türkler kazandı”

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri bir gün dergâhta idi.   Bir perşembe günüydü.   Talebelerine;   “Atımı hazırlayın!” buyurdu.   Ve hızla kalktı yerinden.   Vakit, öğleden sonraydı.   Beyaz atına atladı.   Ve hızla uzaklaştı Semerkant’tan.   Gün batısına doğru gidiyordu…   Bâzı talebeleri, tâkip ettiler onu.   Lâkin Semerkant’ı geçince “Siz burada kalın!” buyurdu.   Kendi yalnız … Devamını oku

“Mertlik nedir efendim?” 

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin talebesinden biri, fâsıklardan/günah işleyenlerden birinin gömleğini giyerek sohbete geldi bir gün.   Bu büyük velî de geldi.   Ve talebelere dönüp;   “Bugün meclisimizde yabancı bir koku var” buyurdu.   Talebeler meraklandı.   Ve bu yabancı kimdir diye, etrâflarına bakındılar. Ancak yabancı kimse yoktu o an dergâhta.   Gelip arz ettiler. … Devamını oku

“İçimizde bir yabancı var!..”

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, bir sohbetinde “Kardeşlerim! Müslüman; Allah’tan başka her şeyden yüz çevirip Rabbinin rızâsını düşünmeli ve gönül ehli bir İslâm âlimi bulup onun rehberliğinde bozuk hâllerini düzeltmelidir” buyurdu.   Ve şunu anlattı:   Bâyezid-i Bistâmî hazretleri bir sabah derse başlıyacaktı ki, bir durgunluk geldi kendisine.   Bir huzursuzluk.   Konuşmuyordu.   Bir türlü toparlıyamıyordu … Devamını oku