Bir damla suya hasrettiler

Sevgili Efendimiz henüz sekiz yaşındayken amcası Ebû Tâlib’in evinde kalıyordu… Ancak Mekke’de müthiş bir kuraklık hüküm sürüyordu.   Dereler kurumuş; toprak yer yer çatlamıştı.   Bir damla suya hasrettiler!   Mekke halkı toplandılar.   Her kafadan bir ses çıkıyordu:   “Lât putuna arz edelim!”   “Hayır, Uzzâ’ya gidelim!   “Menât’ın önünde diz çökelim!   ● ● … Devamını oku

Keşke biz de yetim olsaydık!

Zaman-ı saâdette on yaşındaki Abdullah, babası bir harpte şehit olunca “yetîm” kalmıştı… Gülmüyor, oynamıyor; oynayan çocuklara bakıp içli içli ağlıyordu!   Efendimiz onu gördü.   Hâline acıdı.   Ve yanına yaklaşıp “Evlâdım! Sen niçin oynamıyorsun bakayım?” diye sordu.   Abdullah, başı yerde olarak “Benim babam yok ki” dedi.   “Kardeşlerin var mı?”   “Kardeşlerim de yok!”   … Devamını oku

Ben aranızda oldukça…

Efendimiz (aleyhisselâm) bin dört yüz mücâhitle birlikte Medîne’den çıktılar.   Hudeybiye’ye geldiler.   Nihâyet suları bitti.   Sâdece Resûlullah Efendimizin ibriğinde bir miktar su kalmıştı. Mücâhitler üzüldü!   Telâşa kapıldılar!   Ama haklıydılar.   Zîrâ bırakın içmeyi; abdest almak için su lâzımdı bir kere.   Çâresizdiler!..   Efendimize gelip “Biz mahvolduk yâ Resûlallah!” dediler   Efendimiz sordu:   “Niçin … Devamını oku

Sen emîn kişisin; ancak!..

Peygamber Efendimiz her hususta doğru ve emîn idi.   Bunu herkes bilirdi.   Müşrikler de bilirdi.   Hattâ Ebû Cehil bile…   Nitekim Ebû Cehil, Sevgili Peygamberimize geldi ve “Yâ Muhammed, sen aramızda doğru sözlü ve emîn bir kişisin. Yalan söylediğini hiç duymadık. Ama senin getirdiğin o kitap var ya; biz işte ona inanmıyoruz, sana değil!” demişti. … Devamını oku

En güzel koku ve en güzel yüz!..

Abdülmuttalip ölüm döşeğindeyken sekiz yaşındaki torununu yanına oturttu. Elini omuzuna koyup karşısında diz çökmüş edeple oturan oğullarına sordu:   “Vefâtım yaklaştı, yegâne düşüncem şu yetîmdir. Onu birinize emânet etmek istiyorum; hanginiz Ona hizmet etmeyi kabul eder?”   Ebû Leheb kalktı.   “Ben kabul ediyorum” dedi.   Abdülmuttalip “Evet, senin malın çoktur, onu aç açık bırakmazsın. Ama … Devamını oku

Ben seni tanımıyorum!

Vaktiyle bir şehirde sâlih bir Müslüman yaşardı. Vakitlerinin çoğunu ibâdetle geçirirdi, ama Resûlullah Efendimize “salevât” okumayı ihmâl ederdi.   Bir gece rüyâ gördü.   Efendimizi görmüştü.   Ancak Resûl-i ekrem Efendimiz hiç iltifat etmeyip mübârek başlarını ondan çevirdiler.   Adam çok üzüldü!   Ağlamaya başladı!   Ve gözyaşları içinde “Yâ Resûlallah, bana niçin böyle davranıyorsunuz?” diye … Devamını oku

Sana havâle ediyorum yâ Rabbî!

Abdullah İbni Mes’ûd der ki: Resûlullah’ın Kureyş’e bedduâ ettiğini hiç işitmedim. Yalnız bir gün Kâbe-i şerîf yanında namaz kılıyordu.   Ebû Cehil oradaydı.   Yandaşları da vardı…   O esnâda bir kişi geldi ve sürüklediği bir deve işkembesini oraya bırakıp geri gitti.   Ebû Cehil bunu gördü.   O işkembeye baktı.   Ve yandaşlarına;   “Şu … Devamını oku

İhsân etmekle emrolundum

Resûlullah Efendimize doksan bin altın hediye gelmişti. Hiç bekletmeden tamâmını taksîm etti Eshâbına… Az sonra biri daha geldi.   Lâkin altın kalmamıştı.   Ona “Her neye ihtiyâcın varsa git benim nâmıma satın al… Ben sonra öderim” buyurdular.   Bir sahâbî;   “Yâ Resûlallah! Gücünün yetmediği şeyle mükellef değilsin” diye arz etti… Bu söz, Efendimize hoş gelmedi.   Başka bir … Devamını oku

Koş, sen de îmân et!..

Abbâs adında bir sahâbî anlatıyor: İslâmiyetin yeni teblîğ edildiği günlerdi… Bir ağacın yanından geçiyordum ki, o yönden bana seslenen “bir ses” duydum…   Ve kulak verdim…   “Yâ Abbâs!” diyordu.   Etrâfıma baktım…   Kimsecikler yoktu…   Yoluma devam ettim…   Aynı ses yine yankılandı:   “Dur yâ Abbâs!”   Durdum.   Ses ağaçtan geliyordu…   … Devamını oku

Onu imtihan edelim!

Seyyid Ebül Vefâ hazretlerini sevmeyen fitneciler zamânın sultânına; “Sultânım! En güvendiğiniz kimseler bile sizden ayrılıp o zâtın hizmetine giriyor” dediler.   Sultânın kafası karıştı.   Âlimleri çağırıp sordu:   “Ebül Vefâ’yı ne yapalım?”   Âlimler;   “İmtihan edelim. En güç dînî meseleleri soralım. Cevaplayamazsa işini bitirelim” dediler.   Sultân emretti:   “Tamam, gidip bunu haber verin kendisine!”   … Devamını oku

Kaptaki yılan yavrusu!..

Konya’da dünyâya gelen Seyyid Ebül Vefâ hazretlerinin büyüklüğüne, zamânın Sultânı inanmıyordu. Onu imtihana kalkıştı.   Baş vezîre emretti:   “Bir kabın içine bir ‘yılan yavrusu’ koyup götür Ebül Vefâ’ya. Bakalım içindekini bilecek mi?”   Baş vezîr geldi bu velîye.   Ve kabı koydu önüne.   Büyük zât gözlerini kapayıp; “Dünyânın her yerini taradım. Sâdece bir ‘yılan yavrusu’ yoktu yerinde. … Devamını oku

Ateş, pamuk ve kar…

Seyyid Ebül Vefâ hazretlerinin bir hohbetinde cemaat fevkalâde etkilenmiş, mest olmuştu.   Sultân, tebdîl-i kıyâfetle gelip bütün cemaati nûra gark olmuş hâlde görünce şaşırdı!   Saraya geldi.   Vezîrine “Bir kabın içine bir miktar hamur koyup Ebül Vefâ’ya götür ve ‘Sultânımızın selâmı var. Erkek ve kadınlardan bir meclis kurmanı istiyor’ de!” diye emretti.   Vezîr denileni yaptı.   … Devamını oku

Sultâna şikâyet ettiler!..

Seyyid Ebül Vefâ hazretlerini çekemeyenler, hükümdâra gidip;   “Sultânım! Bu kişiye tâbi olan binlerce insan var. Onlara, ‘sultânlık benim hakkım’ diyormuş” diyerek şikâyet ettiler.   Sultân sinirlendi!   Ve emretti bir adamına;   “Onu huzûruma getir!”   Ebül Vefâ hazretleri, o gelenle Bağdat’a doğru yola çıktı…   Kendisine “on bin kişi” refâkat ediyordu. Deniz kıyısına geldiler. … Devamını oku