En mühim iş nedir?

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri şöyle anlatıyor:   “Çocukken mektebe gidiyor, ama Allahü teâlâyı bir an unutmuyordum.   Ben böyle olunca, herkesi de öyle zannederdim.   Bir gün hava çok soğuktu…   Mektebe gidiyordum…   Ayağım çamura battı.   Çamurdan kurtulmaya uğraşırken pabucum ayağımdan çıktı.   Onu kurtarmaya çalışırken,   Allah’tan biraz gâfil oldum.   … Devamını oku

“Babanızın beyaz bir atı var mıydı?” 

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin oğlu Abdülhâdî şöyle anlatır:   Ben Anadolu’ya gittiğimde, Sultân Muhammed Hân’ın oğlu Bâyezid Hân Osmânlı Devleti’nde pâdişahtı.   Beni misâfir etti.   Oturup konuştuk.   Sohbet esnâsında;   “Ey Abdülhâdî! Babanızın şemâili şöyle şöyle miydi. Beyaz bir atı var mıydı?” diye sordu.   Ben ona cevâben;   “Evet, babamın şemâili aynen dediğiniz gibiydi, … Devamını oku

“Allah’ın izniyle Türkler kazandı”

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri bir gün dergâhta idi.   Bir perşembe günüydü.   Talebelerine;   “Atımı hazırlayın!” buyurdu.   Ve hızla kalktı yerinden.   Vakit, öğleden sonraydı.   Beyaz atına atladı.   Ve hızla uzaklaştı Semerkant’tan.   Gün batısına doğru gidiyordu…   Bâzı talebeleri, tâkip ettiler onu.   Lâkin Semerkant’ı geçince “Siz burada kalın!” buyurdu.   Kendi yalnız … Devamını oku

“Mertlik nedir efendim?” 

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin talebesinden biri, fâsıklardan/günah işleyenlerden birinin gömleğini giyerek sohbete geldi bir gün.   Bu büyük velî de geldi.   Ve talebelere dönüp;   “Bugün meclisimizde yabancı bir koku var” buyurdu.   Talebeler meraklandı.   Ve bu yabancı kimdir diye, etrâflarına bakındılar. Ancak yabancı kimse yoktu o an dergâhta.   Gelip arz ettiler. … Devamını oku

“İçimizde bir yabancı var!..”

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, bir sohbetinde “Kardeşlerim! Müslüman; Allah’tan başka her şeyden yüz çevirip Rabbinin rızâsını düşünmeli ve gönül ehli bir İslâm âlimi bulup onun rehberliğinde bozuk hâllerini düzeltmelidir” buyurdu.   Ve şunu anlattı:   Bâyezid-i Bistâmî hazretleri bir sabah derse başlıyacaktı ki, bir durgunluk geldi kendisine.   Bir huzursuzluk.   Konuşmuyordu.   Bir türlü toparlıyamıyordu … Devamını oku

Talebeliğe kabul edilmeyen kadı!

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin huzûruna bir gün bir kadı, yâni hâkim gelip;   “Efendim, beni de talebeliğe kabul edin” diye ricâ etti.   Ne hikmettir, bilinmez.   Kabul etmedi mübârek.   Tekrar tekrar arz etti.   Hattâ çok yalvardı.   O yine iltifat etmedi.   Cevap da vermedi.   Bir talebesi;   “Efendim, falan kadı, talebeliğe … Devamını oku

Hemen çıkın evlerden!

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, Taşkent’e gidecekti…   Mevsim ilkbahardı.   Yolda akşam olunca bir talebesinin evinde misâfir oldu.   Biraz sohbet ettiler.   Yatma vakti gelince;   “Evlât! Sen de benim yanımda yat” buyurdu ev sâhibine.   Talebe de;   “Başüstüne efendim” dedi.   Ve aynı odada yattılar ikisi.   Talebe tam uykuya dalmıştı ki, bir “ses” duyup … Devamını oku

Rûhunuzu faydalı ilimlerle doyurun!

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin kabr-i şerîfi Semerkant’tadır.   Bu zât bir gün;   “Kardeşlerim! Doğru kitap okuyun, rûhunuzu faydalı ilimlerle doyurun. Nasıl ki, bedenimiz gıdâya muhtaçsa, rûhumuzun da buna ihtiyâcı var” buyurdu.   Ve şöyle devam etti:   “Bedenimiz topraktan yaratıldığı için onun gıdası, topraktan çıkan şeylerdir, ekmek gibi, su gibi, meyve ve sebze gibi. … Devamını oku

Sana, kardeşine yardım etmek yakışır!

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri devrinde zamânın Sultânı, Ahmed Mirza olup, bu zâta bağlıydı.   Hem de gönülden.   Kardeşi Sultân Mahmud da, başka bir yerin hükümdârıydı. Ama bu, kardeşi Ahmed Mirza’nın toprağına göz dikmiş, savaşmak istiyordu.   Ahmed Mirza, bu hâli Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerine arz etti. Büyük velî, kardeşine mektup yazdı:   “İkiniz kardeşsiniz ve hükümdârsınız. Savaşmak … Devamını oku

“Niyetin Allah içinse…”

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri talebeleriyle bir yere gidiyorlardı ki, bir ara “kâğıt kalem” istedi talebelerin birinden.   “Ebû Saîd” yazdı.   Ve koydu cebine.   Sonra da bir “Fâtiha” okudu onun için.   Fakat kimse bir şey anlamadı.   Bir talebe sordu:   “Efendim, Ebû Saîd ismini, o kâğıda niçin kaydettiniz?”   Büyük velî, ona;   “Bu, … Devamını oku

Senin, Sultân’la ne işin olur ki?!.

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri zamânında Mirza Abdullah diye bir sultân vardı ki, bu büyük zât onu görmeye gitmişti bir zaman.   Kapısını çaldı.   Çıkan görevliye;   “Sultân’ı görmek için gelmiştim” buyurdu.   Adam edepsizdi.   Küstah bir tavırla;   “Bizin pâdişahımız pervâsız biridir. Onunla görüşmek, öyle kolay değildir” dedi.   Büyük zâtı küçümsedi.   … Devamını oku

“Eğer şeyhlik yapsaydım…”

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri ekseri sultânlara gider, tesirli sözleriyle onlara nasîhat ederdi.   İslâmı kuvvetlendirirdi.   Üstlerinde öyle çok nüfûzu vardı ki, cihan pâdişahları boyun eğmişlerdi bu büyük velîye.   Nitekim kendisi;   “Eğer şeyhlik yapsaydım, hiçbir şeyh bir yerde bir talebe bulamazdı. Ama bize başka vazîfe verildi” buyurmuştu yakınlarına.   Sordular:   “O, hangi … Devamını oku

Kaybolan köle!..

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerini sevenlerden birinin, çok beğendiği, emîn, güvenilir bir hizmetçi kölesi vardı.   Kaybetti bir gün onu.   Çok aradı, bulamadı.   Yine böyle ararken Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerini gördü.   Koşturdu hemen.   Tuttu atının dizginini.   Ve derdini anlatıp;   “O, benim her şeyimdi, ne olur hâlledin bu derdimi” dedi.   Âdeta yalvardı.   Büyük … Devamını oku