O, beni benden iyi biliyor

Edirne’de yaşıyan Allah dostlarından Şekmetî Mehmet Efendi bir kış günü, Edirne pazarında dolaşırken birinin hizmetçisini görür. Sırtında tek bir gömleği vardır zavallının.   Titremektedir soğuktan!   Usulca yaklaşır ve kendisine;   “Evlât! Efendine söyle de sana bir palto alsın, olmaz mı?” der   Hizmetçinin cevâbı şaşırtır büyük zâtı.   Şöyle ki;   “Lüzum yok. O, beni benden iyi biliyor, her … Devamını oku

Merhamet etmeyene merhamet olunmaz!

Allah dostlarından ve Edirne toprağını nurlandıran büyüklerden biri de Şekmetî Mehmed Efendi‘dir.   Bir yıl, talebesiyle, hac yolculuğuna çıkar bu zât.   Yolda küçük bir kızcağız görür.   Üstü başı yırtık.   Perîşan vaziyette.   Çok fakîr olduğu bellidir hâlinden. Yol kenarında ölü bir kuş görür bu küçük yavrucak.   Eğilir, onu alır.   Bellı ki, rızık yapacaktır.   Yaklaşır … Devamını oku

Tövbekâr kadın!..

Allah dostlarından ve Edirne velîlerinden Nûreddîn Baba‘nın bir talebesi vardır ki, çok yakışıklıdır.   Üstelik takvâ sâhibidir.   Günahtan çok korkar.   Olacak bu ya…   Ahlâksız bir kadın, âşık olur bu gence.   Peşinde dolaşır…   Ama genç, yüz vermez. Bir gece delikanlı odasında ders çalışırken çalınır kapısı. Açtığında yine bu kötü kadını görür eşikte.   Sertçe … Devamını oku

Tevâzu, büyüklük alâmetidir

Edirne evliyâsından Ömer Baba, 15. asırda Edirne’de yaşamış.   Mütevâzı bir hayâtı varmış.   Yine de unutulmamış.   Nitekim büyüklerimiz;   “Tevâzu, büyüklüğün alâmetidir, işâretidir” buyurmuşlar.   ● ● ●   Ömer Baba, geceyi ibâdetle geçirir, gündüzleri de İslâmiyeti anlatırmış insanlara.   Kalplere işlermiş sözleri.   Geceleri çok az uyurmuş.   Bir gün sormuşlar ona;   “Niçin uyumuyorsunuz?   … Devamını oku

En kıymetli ibâdet hangisidir?

Edirne’de, Uzun Kaldırım Caddesi’nde mütevâzı bir kabir var ki, Allah dostlarından, Hırçın Baba‘nın kabridir burası. Yüzyıllar önce bu topraklarda yaşamış ve günahla kararmış kalplere feyiz saçmış.   Bir gün, o beldeye, bâzı misâfirler gelir.   Bu zâtı görüp istifâde edeceklerdir.   Bir müddet sohbet ederler. Hac zamânı olduğu için hacdan bahseder mübârek zât.   Kâbe’yi, tavafı anlatır.   … Devamını oku

Dalından koparılamayan meyveler!..

Allah dostlarından Hıdır Baba, Edirne’nin mânevî fâtihlerinden bir gâzi derviştir.   O devirde bir kadın, bir meyve bahçesinin önünden geçerken durur.   Dikkatini çekmiştir meyveler.   Tamâmı olgunlaşmış, neredeyse düşmek üzeredirler.   Kendi kendine;   “Birkaç tâne koparsam mı?” der.   Ve uyar şeytana.   Asılır bir dala.   Ama ne mümkün!   Bir türlü kopmaz … Devamını oku

“Kalk, üzme kocanı!..”

Allah dostlarından Hıdır Baba, Edirne’nin mânevî fâtihlerinden bir gâzi derviştir.   Duâsı makbûl bir kişiymiş.   Menkıbeleri anlatılıyor dilden dile.   Bir tânesi şöyle:   Bu zâtın sevdiği biri vardır.   Hanımına kızar bir gün.   Ve bedduâ eder.   Olacak bu ya, tutar bedduâsı.   Aynı gün kadın hastalanır.   Ve ağırlaşır gitgide.   Adam bin … Devamını oku

Sevgiliden gelen, sevilir…

Gelibolu’da yaşıyan Hoca Hamza Efendi, duâsı makbûl bir Allah dostudur.   Dermansız hastalar ona koşar.   Bir duâsıyla şifâya kavuşurlar.   Kendinde de bâzı hastalıklar vardır.   Bu yüzden namazlarını özürlü kılar.   Dostlarından biri dayanamaz.   Bir gün huzûra gelip;   “Efendim, herkes hastalığı için size geliyor, duânızla iyi oluyor, kendiniz için de duâ etseniz” der. … Devamını oku

Yâ Rabbî! Kimseyi yakma!

1300’lü yıllar… Gelibolu’da Allah dostlarından biri yaşamaktadır.   Hoca Hamza Efendi.   Bir câmide imâmlık yapar.   Halkı irşâd eder.   Kalplere “Allah sevgisini” nakşeder.   İstemez hiç kimsenin ızdırap çekmesini.   Hele cehennemde yanacak olanları düşündükçe, mahvolur âdeta!   Seherlerde kalkar.   Secdeye kapanıp;   “Yâ Rabbî! Hiç kimseyi ateşte yakma” diye yalvarır.   Gözyaşları … Devamını oku

Âhirette en zor şey nedir?

Tâbiîn’den olup, Irak’ta yetişen Bekr bin Abdullah Müzenî hazretleri, bir Allah dostudur.   Bir gün bu zâta;   “Âhirette en zor şey nedir efendim?” diye sordular.   O da cevâben;   “Kul hakkıdır. Çünkü Allahü teâlâ kendisiyle ilgili günahları affedebilir, ama kul hakkını affetmez. Alacaklı olsanız da helâlleşin, âhirete bırakmayın. Zîra hiç belli olmaz, belki de o … Devamını oku

Dert ve belâ, nîmettir!

Tâbiîn’den olup, Irak’ta yetişen Bekr bin Abdullah Müzenî hazretleri, bir gün sevdikleriyle sohbet ediyordu.   Bir ara onlara;   “Kardeşlerim! Allahü teâlâ bir kuluna hayır murâd ederse, ona biraz acı ve sıkıntı tattırır” buyurdu.   Pek anlamadılar.   O, bunu sezdi.   Ve şöyle açıkladı:   “Dert ve belâ, Sevgili’nin kemendidir. Allahü teâlâ sevdiklerini, bu kementle kendine çeker.” … Devamını oku

Edep, haddini bilmektir!

Tâbiîn’den olup, Irak’ta yetişen Bekr bin Abdullah Müzenî hazretleri hadîs âlimlerindendir.   Dünyâya rağbet etmezdi.   Allah dostlarını severdi.   Sohbetlerinde;   “İyi amellerimin içinde en kıymetlisi olarak Allah adamlarına olan sevgimi biliyorum” buyururdu.   ● ● ●   Bir gün yanına bir genç geldi.   Nasîhat istedi.   O gence bakıp;   “Evlâdım! Bir kimseden sana bir sıkıntı … Devamını oku

“Ben size aslâ zulmetmedim”

Bekr bin Abdullah Müzenî hazretleri, bir gün şunu anlattı:   Mahşerde hesaplar görülüp herkes lâyık olduğu yere gidince, Hak teâlâ meleklere “Ateş’ten iki kişiyi çıkarıp getiriniz!” diye emreder…   Hemen getirirler.   Onlara sorar ki:   “Yerleriniz nasıldır?”   Derler ki:   “Çok fenâdır yâ Rabbî.”   Allahü teâlâ;   “Ben size aslâ zulmetmedim. Bu cezâ, kendi kazancınızdır, … Devamını oku