“İnsanların Hakk’a kavuşmaktan mahrum kalmalarının sebebi, İslâmiyete tam uymadıklarındandır!”
Emîr Hamza hazretleri Silsile-i aliyye büyüklerinden biri olan Seyyid Emîr Külâl hazretlerinin ikinci oğludur. 1475 (H.880) senesinde vefât etti. Küçük yaşta babasının sohbetlerinde bulundu. Sonra babası onu, yetişmesi için, talebelerinin meşhûrlarından olan Mevlânâ Ârif Dikgerânî’ye havâle eyledi. O da onu yıllarca çalıştırarak, ilimde ve tasavvuf hâllerinde yetiştirdi.
Emir Hamza’nın talebelerine vasiyeti şöyledir: “Ey talebelerim! Bizim bulunduğumuz bu yol, sıdk ve doğruluk üzerine kurulmuştur. Muhterem babam buyurdu ki:
-İnsanların Hakk’a kavuşmaktan mahrum kalmalarının sebebi, İslâmiyete tam uymadıklarındandır…
Önce îtikâdı düzeltmek lâzımdır. Şekten, şüpheden, bid’at ve dalâletten ve gayr-i meşrû olan her şeyden kalbi temizlemelidir. Bir kimsenin, anlamadan, mezheblerin ihtilâflarından ve ittifaklarından konuşması çirkin bir iştir. Bir kimse bu hususta bilmeden konuşursa, câhilliğinin alâmetidir. Çünkü tasavvuf ehlinin yolu, yolların en aydınlığıdır. Hepsinden daha yakındır ve en nûrlu olanıdır. Yolların en doğrusu ve en iyisidir. Necmeddîn Ömer Nesefî buyurdu ki:
-Tasavvuf; kalbden, Allahü teâlânın sevgisinden başka her şeyi çıkarmaktır. Bedeni de, Allahü teâlânın emirlerine ve Resûlullah efendimizin sünnetine uymakla süslemelidir.
Allahü teâlânın râzı olduğu şeyleri yapmalı ve Resûlullah efendimizin sünneti üzere hareket etmelidir. Zamânımızdaki dalâlet fırkaları, tasavvufu yanlış anlayıp, yanlış yorumlayarak başka yollara sapmışlardır. Tasavvuf ehli olanlar, Resûlullah efendimizin sünnetine uyarlar. Yâni İslâmiyete uyarlar. Haram işlerden ve haram yemekten sakınırlar. İnsanların yükünü çekip, kimseye yük olmazlar. Şöhretten sakınırlar. Müslümanlara acıyarak, onlara yumuşak davranırlar. Dâimâ Allahü teâlâdan korkarlar ve günahlarının affedilmesi için yalvarırlar. Gıybet etmezler. Dünyâya, dünyânın rahatlığına ve zînetine güvenmezler. Sâlihlerin ve Eshâb-ı kirâmın yolunda ve onların ahlâkı üzere olurlar. Büyükleri inkâr etmezler ve bid’at ehline uymazlar. Bunlar Ehl-i sünnettir. Hak üzere olan cemâattir. Sakın onların sevgisini kalbinizden çıkarmayınız. Çünkü onların sevgisi, Allahü teâlânın ve Resûlünün râzı olmasına sebep olur.
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmin Hucurât sûresi üçüncü âyet-i kerîmesinde meâlen; (Allah onların kalblerini takvâ için imtihân etmiştir. Onlara bir magfiret ve büyük bir mükâfat vardır) buyurdu. Bu tâifenin hâlini öğrenmiş oldunuz. O hâlde onlara tâbi olunuz ve onlarla sohbet ediniz.