Bir testiye bir can gitti, yazık oldu!..

İsmail Fakirullah hazretleri, talebesi olan İbrahim Hakkı’ya testiyi verip, çeşmeden su doldurmasını ister. Ancak orada enteresan bir hadise yaşanır!..

 

 

Bugün, İbrahim Hakkı Erzurûmî hazretlerinin vefat yıl dönümüdür… On sekizinci yüzyıl Osmanlı âlimi ve büyük velîlerinden olan İbrâhim Hakkı hazretleri 1703 (H.1115) târihinde Erzurum’un Hasankale kasabasında doğdu. Babası Osman Efendi olup, evliyâdan bir zâttı. Annesi Hanîfe Hâtun da Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) soyundandır. 1781 (H.1195) târihinde Siirt’in Tillo kasabasında vefât etti.

 

Küçük yaşta annesini kaybeden İbrâhim Hakkı, ilk tahsilini babasından gördü. Tefsir, hadis, fıkıh gibi zâhirî ilim dallarında yetişti. Baba dostu Molla Muhammed Sıhrânî’den astronomi, matematik ve fen bilgilerini öğrendi. Tillo’daki ilim ve feyiz kaynağı Kâdiriyye tarikatı büyüklerinden İsmâil Fakîrullah hazretlerinin mânevî terbiyesine girip iltifât ve ihsânlarına kavuştu.

 

İbrâhim Hakkı hazretleri, hocası İsmâil Fakîrullah hazretlerinin vefatından sonra onun dergâhına yerleşip vefâtına kadar talebe yetiştirmek ve eser yazmakla meşgul oldu. “Ma’rifetnâme” kitâbı meşhurdur. Allahü teala şefaatlerine nâil eylesin…

 

          ***

 

İsmail Fakirullah hazretleri, 11-12 yaşlarındaki İbrahim Hakkı hazretlerine testiyi verip, çeşmeden su doldurmasını ister. O da gider çeşmenin başına, tam suyu dolduracakken bir atlı, külhanbeyi gelir. Basar kırbacı çocuğa, çekil oradan der. Çocuk köşeye sıkışır, korkar, at da azgın bir at, adam da külhanbeyi. Bu beni öldürür, ben kenardan kaçayım diye düşünürken testi kırılır. Tabii su alamaz, gelir hocasına. Hocası der ki:

 

-Ne oldu sana böyle?
-Hocam, tam suyu dolduracaktım, atıyla birlikte bir adam geldi, bana bir kırbaç salladı, ben de kenara çekildim; ama at çok azgındı, bir çifteyle beni öldürecek diye korktum, kaçarken testi kırıldı.
-Peki, sen ona bir şey söyledin mi?
-Söylemedim efendim.
-Çabuk git, ona bir şey söyle!
-Ne diyeyim hocam?
-Zalimsin de, kötü bir şey söyle, gel!
Çocuk gider, ya korkusundan, ya saygısından bir şey söylemeden geri gelir. Hocası sorar:
-Ne söyledin?
-Bir şey söyleyemedim efendim.
-Yapma evladım, koş, yetişebilirsen bir şey söyle!
Çocuk gider; fakat at öyle azgın bir at ki, sahibini tekmeleyerek öldürmüş. Çocuk gelince, hocası sorar:
-Yavrum ne oldu?
-Efendim, at adamı öldürmüş.
-Yazık oldu, bir testiye bir can gitti. Eğer sen ona bir şey söyleseydin, biraz ödeşecektiniz, o zalimin zulmü doğrudan doğruya Allahü teâlâya havale olmayacaktı. Aranızda bir mesele olacaktı, ahirette hesaplaşmaya kalacaktı; fakat sen susunca, Allahü teâlâya havale etmiş oldun, Allahü teâlâ da zalimden intikamını işte böyle aldı!..




Kategori içindeki yazılar: Ahmet Demirbaş