“Benim kadar hiç kimse eziyet çekmedi…”

“Hazret-i İbrâhim’in ateşe atılması belâ değildi. Hazret-i Zekeriyyâ’nın parça parça edilmesi sıkıntı değildi…”

 

 

 

Mehmed Sükûnî Efendi Halvetî tarikatı şeyhlerinden olup Bolu-Mudurnuludur. İlim tahsilini bitirdikten sonra Niyazi Mısrî Hazretlerine intisab ederek tasavvufta yükseldi. Gelibolu müftüsü iken ziyaret maksadıyle Bursa’ya geldiklerinde 1103’de (m. 1691) vefat etti. Bir dersinde şunları anlattı:

 

Büyüklerimiz buyurdular ki: Bir kimsenin başkasının emri altında olması, nefsinin emri altında olmasından iyidir. Dervişlerden biri, cuma günleri dışarı çıkar, kimi görse; “Mescide hangi yoldan gitmeli?” diye sorardı. Birisi ona; “Senelerdir mescide gidersin, yolu öğrenemedin mi?” dedi. “Elbette biliyorum; ama gittiğimiz yolda mahkûm olmak, hâkim olmaktan daha iyidir” derdi…
Büyüklerden biri, hiç sağına soluna bakmazdı. Bir gün Kâbe’yi tavâf ederken, birisi ona seslendi. Onun tarafına bakmak istedi. Gâibden bir ses işitti: “Bizden başkasına bakan, bizden değildir.” Kardeşim, bu yolda bin sene yürüsen ve hâtırından; “Bunu kabûl ederler” düşüncesi geçse, hâlâ makam arzusunda olup, hâlâ istek yolunun yolcusu olduğun anlaşılır…

 

Ey kardeşim! Eğer bu yoldan menzile kavuşmak istersen, sakın kendini arada görme! Tâat zenginliğine kavuşmuş olan büyükler, kendilerini dâimâ müflis olarak, düşünmüşlerdir. Her zaman müflis olanlar ise, kendilerini nasıl zengin yaparlar.
İbrâhim aleyhisselâm ateşe eriştiğinde, ateş ona selâmet oldu. Zîrâ onun kalbi, hakîkî ateşle yanmıştı. Bunun içindir ki, “Sen olmasaydın, sen olmasaydın kâinâtı yaratmazdım” makâmının sâhibi, yâni Resûl-i ekrem Efendimiz; “Benim kadar hiç kimse eziyet çekmedi. Hazret-i İbrâhim’in ateşe atılması belâ değildi. Hazret-i Zekeriyyâ’nın parça parça edilmesi sıkıntı değildi. Belâ ve sıkıntı, bizim başımıza dökülendir. Bizi, gök ve yer ehlinin önüne geçirdiler ve Âdem aleyhisselâmın zürriyetinin günahlarını, benim şefâat eteğime bağladılar” buyurdu.

 

Derler ki, bir gün bir genç, zengin bir kadının kapısına geldi ve; “Ben ona âşık oldum” dedi. Bu haberi kadına ulaştırdılar. Kadın onu çağırdı ve onunla konuşmaya başladı. “Sakın bir daha bu sözü söyleme!” dedi. “Edemem ki” dedi. “İki bin gümüş vereyim” dedi. “Yapamam” dedi. On bin gümüşe kadar çıkardı. Genç, on bin gümüşü duyunca râzı oldu. Kadın bu durumu görünce, onun dilini kesmelerini emretti ve; “Bizi sevdiğini iddiâ edip de, bize değil malımıza râzı olanın cezâsı budur” dedi.

 

 

 

Vehbi Tülek’in önceki yazıları…

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek