Herkese dert ve bela, günah yolundan, rahat ve huzur da, itaat yolundan gelir. Allahü teâlânın âdeti böyledir.
Her izzet ve her nimet, Allahü teâlâya ihlas ile itaat ve ibadet etmekten, her kötülük ve sıkıntı da, günah işlemekten hasıl olur. Herkese dert ve bela, günah yolundan, rahat ve huzur da, itaat yolundan gelir. Allahü teâlânın âdeti böyledir. Cenab-ı Hak, hiç kimseye, sebepsiz bela göndermez. Bir âyet-i kerimede mealen buyuruldu ki:
“Bir millet, kendini bozmadıkça, Allah onların hâllerini değiştirmez.” [Rad 11]
Salih el-Merrî hazretleri buyurdu ki: “İnsanların başına gelen bela ve musibetler işledikleri günahlar sebebiyledir.”
Ömer bin Abdülaziz buyurdu ki: “Haccâc, insanların günahları, hataları yüzünden Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş bir bela idi.”
İmam-ı Âzam hazretleri buyuruyor ki: “Zalim bir sultan sana musallat olur ve sen onun yüzünden dininden bir açık verecek olursan, hem kendin hem de onun için tövbe ve istigfar ederek açığını kapatmaya çalış.”
Muhammed bin Yusuf, bir gün, tanıdıklarının birinden bir mektup almıştı. Mektup sahibi, ülkelerindeki valilerin zulmünden şikâyette bulunuyor idi. Mektubu okuduktan sonra, şu cevabı yazıp gönderdi:
“Kardeşim, mektubunuz bize ulaşmıştır. Bilirsiniz ki isyan eden bir kimse, kendisine eza ve cefa yapılmasını reddedemez. Bana öyle geliyor ki, maruz kaldığınız durum, kusur ve günahlarınızdan doğmaktadır.”
Harun Reşid, haksız olarak bir adamı hapsettirir. Hapsedilen adam ona şöyle bir mektup yazar:
“Ey Harun, iyi bil ki, hapiste geçirdiğim her güne, çektiğim her sıkıntıya karşılık senin ömründen bir gün eksilmekte ve nimetlerinden noksanlaşmaktadır. Unutma ki hesap günü yakındır! O gün aramızda hâkim ancak Allah olacaktır!”
Harun Reşid mektubu okuyunca, onu hapisten çıkarttı ve kendisine ihsanda bulundu.
Malik bin Dinar hazretleri buyurdu ki: “Tevrat’ta şöyle yazılıdır: Allah buyurur ki: Kim bana itâat ederse, onları ona rahmet vesilesi yaparım. Kim de bana âsi olursa, onları kendisine bela kılarım. Siz kendinizi hükümdarlara sövmekle meşgul etmeyiniz. Bana tövbe ve istiğfar ediniz ki onları size merhametli kılayım.”
Büyük İsam âlimi Hüseyin Hilmi Işık “kuddîse sirrûh” buyurdu ki: “Eskiden (Ya Rabbi, memleketimizi kaht-u galâdan, tâûn-u vebâdan, şemâtet-i a’dâdan muhafaza eyle!) diye dua edilirdi… ‘Kaht’ yokluk, ‘galâ’ pahalılık demektir. ‘Şemâtet’ sevinmek demektir. ‘Şemâtet-i a’dâdan’ düşmanların sevinmesinden demektir… Şimdi böyle dualar unutuldu. Sadece şikâyetler kaldı…”
Hasılı; gelmiş olan bela ve musibetin kalkması için, istiğfar etmek lazımdır. Çünkü Cenab-ı Hak, “Tövbe ederseniz, imdadınıza yetişirim” buyuruyor.