“Muvaffak olmanın sırrı nedir efendim?”

Basra’da yaşayan Muhammed bin Vâsi’ hazretleri, bir gün sohbetinde “Kardeşlerim! Bu dünyâ, küçük ve dardır. Bunun için burada, sıkıntı, keder vardır. Dünyâ işleri için sıkılan kimsenin gönlü, dünyâya dönük demektir” buyurdu. Ve ilâve etti: “Gönlünü âhirete çeviren, rahat eder. Çünkü ona giden yol, çok geniş ve sonsuzdur.” Sonra sordu onlara: “Kavgalar, ekseri dar yerlerde olur, öyle değil mi?” “Evet … Devamını oku

“Âhirette bunu sana sormazlar!”

“Âhirette bunu sana sormazlar!” Basra’da yaşayan Muhammed bin Vâsi’ hazretleri, Tâbiîn’in büyüklerindendir. Dünyâya zerre kadar îtibâr etmez, insanlar, nasîhatlerinden çok istifâde ederlerdi. Bir gün biri geldi. Bu büyük velîye; “Efendim, bana ‘kazâ ve kaderi’ anlatır mısınız” dedi. Cevâben mezarlığı gösterdi ona. Ama o, anlamadı. Bu defâ da ona; “Bu konu, geniş ilim ister. Kabirdekiler şimdi bununla hiç meşgul … Devamını oku

“Kardeşim, hesap var âhirette!”

“Kardeşim, hesap var âhirette!” Medîne’de yetişen velîlerden Muhammed bin Münkedir hazretleri kumaş ticâreti yapıyordu. Bir gün dükkânı çırağına bırakıp kendisi bir işe gitti. Döndüğünde çırağın, ucuz bir kumaşı pahalıya sattığını öğrendi. Çok üzüldü tabii. O kimseyi aradı. Nihâyet bulup “Ya bu satıştan vazgeç, ya paranın üstünü al, ya da gel, sana pahalı kumaştan vereyim” buyurdu. Adam şaşırdı: “Mühim değil … Devamını oku

Gözyaşları seccâdeyi ıslatırdı…

Gözyaşları seccâdeyi ıslatırdı… Medîne’de yetişen velîlerden Muhammed bin Münkedir hazretleri, Tâbiîn’dendir. Hadîs âlimi ve evliyâdır. Her gece ibâdet eder, Rabbine boyun bükmekten zevk alırdı. Bir gece yarısı, köşesinde namaz kılıyordu ki, birden ağlamaya başladı. Gözyaşları akıyordu. Seccâdeyi ıslatıyordu. Evdekiler uyanıp koştular yanına: “Ne oldu? Niçin ağlıyorsun?” Cevap yok. “Hasta mısın?” “Hayır.” “Bir yerin mi ağrıyor?” … Devamını oku

“Bir yetîme oyuncak alacağım”

“Bir yetîme oyuncak alacağım” Bağdat evliyâsından Mârûf-i Kerhî hazretlerinin talebesi Sırrî-yi Sekatî hazretleri “rahmetullahi aleyh” şöyle anlatıyor: Ben bir gece hocam Mârûf-i Kerhî hazretlerini rüyâda gördüm. “Arş-ı âlâ”nın altındaydı. Kendinde değildi. Hayran ve şaşkın hâldeydi. Hareketsiz duruyordu. Hak teâlâ meleklere sordu: “Bu zât kimdir?” Melekler dediler ki: “Yâ İlâhel âlemîn! Sen bizlerden daha iyi bilirsin.” … Devamını oku

Kul, günah işlemeyerek yükselir…

Kul, günah işlemeyerek yükselir… Bağdat velîlerinden Mârûf-i Kerhî hazretleri bir gün genç birine “Öldükten sonra unutulmamayı istiyorsan, günah işleme” buyurdu. Ve ilâve etti: “Kim, mümin kardeşinin bir ayıbını örterse, Allahü teâlâ da mahşerde onun günahlarını örter.” ● ● ● İnsanlar, duâ etmek için onun kabrine giderlerdi. Kendi de talebesi Sırrî’ye “Duâ ederken beni vesîle eyle” … Devamını oku

“Duânızı almaya geldim!”

“Duânızı almaya geldim!” Bağdat evliyâsından Mârûf-i Kerhî hazretleri zamânında; bir Hristiyan, Müslüman komşusuna; “Komşu, biliyorsun çocuğumuz olmuyor. Beni, bir din adamınıza götür. Onun duâsıyla belki bu arzumuza kavuşuruz” diye ricâ etti. O da “Peki” dedi. Ve Mârûf hazretlerine götürdü onu. Hazret-i Mârûf, onu dinleyince hemen ellerini kaldırıp; “Yâ Rabbî! Bu kuluna hayırlı bir evlât ver … Devamını oku

Kuş gibi hafifleyen cenâze!

Kuş gibi hafifleyen cenâze! Bağdat’ta yaşayan Mârûf-i Kerhî hazretleri; hayâtı müddetince müslim gayrimüslim, herkese iyilik ederdi. Bunun için vefâtını duyan gayrimüslimler üzüldüler. Cenâzesine geldiler. “O, bizdendi” dediler. Ve cenâzeyi kendi kabristanlarına götürmek istediler. Karşı taraf râzı olmadı. Onlarsa inatla direttiler. Münâkaşa gittikçe sertleşiyordu ki, yakınlarından biri, araya girip “Durun! Bu hususta, kendisinin vasiyeti vardı” dedi. “Nedir?” dediler. … Devamını oku

Hep abdestliydi…

Hep abdestliydi… Bağdat evliyâsının büyüklerinden Mârûf-i Kerhî hazretleri; abdesti bozulunca hemen tâzeler, bir an bile abdestsiz durmak istemezdi. Dicle kenarında uyudu bir gün. Uyanınca teyemmüm etti. Yanındakiler gördü. Ve ona sordular ki: “İşte Dicle efendim, su varken niçin teyemmüm ettiniz?” Merak etmişlerdi. Mübârek zât onlara; “Dicle’ye kadar ömrüm var mı bakalım. Zîra ecel âni gelir” buyurdu. … Devamını oku

“Duâ edin de oğlum eve dönsün”

“Duâ edin de oğlum eve dönsün” Bağdat Velîlerinden Mârûf-i Kerhî hazretleri devrinde bir “Çocuk” bir işi için evinden çıkmış, fakat geri dönmemişti bir daha. Babası yoktu. Annesi ağlıyordu. Bir an önce oğluna kavuşturması için duâ ediyor, Rabbine yalvarıyordu. Nihâyet Mârûf hazretlerini hâtırladı. Kapısına gitti. Ve ağlayarak; “Efendim, duâ edin de oğlum evine dönsün” diye yalvardı. … Devamını oku

“Bedduâ değil de duâ edelim!”

“Bedduâ değil de duâ edelim!” Bağdat evliyâsından Mârûf-i Kerhî hazretleri, bir gün Dicle kenarında bâzı talebeleriyle oturuyordu ki, o sırada bir “Kayık” belirdi ileride. İçinde birkaç genç, içki içip taşkınca saz çalıp yaygara yapıyorlardı. Talebeler üzüldüler. Hocalarına gittiler. Ve “Efendim şunlara bakın. Bir bedduâ etseniz de şu denizde boğulup gitseler” dediler. Sinirliydiler. Buyurdu ki: “Bedduâ … Devamını oku

“Bağdat’tan gelen genç nerede?”

“Bağdat’tan gelen genç nerede?” (Dünden devam) Bağdat’ta yetişen Mârûf-i Kerhî hazretleri şöyle anlatıyor: Râhibe olan nefretimden, evimi ve mektebi terk edip çıktım Bağdat’tan. Bitkin bir hâlde Kûfe’ye vardım ve ilk rastladığım câmiye girip oturdum. Nûr yüzlü bir zât vaaz ediyor, kalabalık bir cemaat de “can kulağıyla” onu dinliyordu. Merak ettim. Ve kulak verdim: “Kim Allahü teâlâya … Devamını oku

Âhirette ateşten kurtulmak için…

Âhirette ateşten kurtulmak için… Bağdat’ın “Kerh” beldesinde doğan Mârûf-i Kerhî hazretlerine bir “genç” gelip; “Allahın sevgisine nasıl kavuşurum?” diye sordu. Büyük velî; “Ona sâdık kul olmakla” buyurdu ve onu alıp sultânın kapısına götürdü. Kapıda biri duruyordu. İki ayağı da sakattı. Ama sâdıktı o kapıya. Oradan bir yere ayrılmıyordu. Çünkü gidecek başka kapı yoktu. O kişiyi … Devamını oku