Kibirli adamın feci sonu!

Şirvan’da doğan Abdülmecid Şirvânî hazretleri; Tokat’ta mütevâzı bir hayat sürer, insanları irşâd ederdi. Bir gün bu şehre makam sâhibi biri gelir. İnsanlar, ziyâretine gidip “Hoş geldiniz” derler. Ancak adam kibirlidir. Asık suratla sorar ki; “Bu şehrin ahâlisi bu kadar mı?” “Evet” derler. “Başka kimse yok mudur?” “Takvâ sâhibi bir zât var ki, pek dışarı çıkmaz, … Devamını oku

“Tövbe ediyorum efendim!”

Irak’ta yetişen Abdülkâhir Sühreverdî hazretlerinin bir sevdiği şöyle anlatıyor: Bir gün Abdülkâhir Sühreverdî hazretleriyle çarşıda dolaşıyorduk. Bir kasap dükkânının önünden geçiyorduk. O, birden durdu. Ben de durdum. Bana, dükkândaki bir eti göstererek “Şu et bana (ben leşim) diyor” buyurdu. Kasap da duydu bunu. Ve üzüntüden bayıldı! Ayılınca, bize; “Evet, o et gerçekten leşti’ dedi. Yâni … Devamını oku

“Bu eller ancak kalem tutar!”

Irak’ta yetişen Abdülkâhir Sühreverdî hazretleri anlatıyor: Gençliğimde henüz ilim tahsîline başlamamıştım ki, bir gün karnım çok acıkmıştı. Ama hiç yiyecek yoktu evimizde. Az ilerde çalışan birilerini gördüm. Hemen yanlarına gittim. Gördüm ki, her birinin elinde birer “tokmak”, pirinç dövüyorlar. Yanlarına yaklaştım. “Beni de ücretle çalıştırır mısınız” diye ricâda bulundum. Bana şöyle bakıp; “Önce ellerini görelim” … Devamını oku

İnsan, ilimle azîz olur…

Silsile-i aliyyeden Abdülhâlık-ı Goncdüvânî hazretleri  kuddise sirruh anlatıyor: Yaşım, yirmi ikiydi. Bir gün Hazret-i Hızır yanıma geldi ve Yûsüf-ü Hemedânî adında bir velîye götürdü beni. Cemâlini gördüm. Çok sevdim o zâtı. Çok istifâde ettim. Vefâtı yaklaştı. Beni yanına çağırdı. Ve vasiyet olarak; “Ey oğul! Sana vasiyetim şudur ki; ilim, edep ve hayâ üzere olasın. İslâm … Devamını oku

Hazreti Hızır’ın mânevî evlâdı!

Silsile-i aliyyeden Abdülhâlık-ı Goncdüvânî hazretleri, evliyâ-yı kirâmın en büyüklerindendir. Babası da mübârek bir zât idi. Hızır aleyhisselâm ona gelirdi. Oturur sohbet ederlerdi. Bir gün yine öyle oldu. Hazret-i Hızır geldi ve “Yakında bir oğlun olacak. İsmini Abdülhâlık koy!” dedi. Abdülhâlık beş yaşındaydı. Babası, ilim öğrenmesi için Buhâra’ya gönderdi bu oğlunu. Hocası, Hâce Sadreddîn isminde bir zâttı. Bunun üstün hâllerini … Devamını oku

“Müminin firâsetinden sakınınız!”

Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri, bir gün talebesiyle sohbet etmektedir ki, bir ara kapı açılır. Bir genç gelir. Ve edeple oturur diz üzeri. Mübârek zât, bir nazar eder gence. İç âlemini görür hemence. Evet, genç “Hristiyan”dır. Belinde “zünnar” vardır. Bu genç, az sonra ayağa kalkıp edeple arz eder bu zâta: “Bir şey sorabilir miyim?” Büyük velî “Sor” … Devamını oku

“Sana vasiyetimdir ey oğul!”

Bağdat’ta yaşıyan Abdurrahman Tafzuncî hazretlerinin vefâtı yaklaştığı zaman oğlu, kendisine vasiyette bulunmasını istedi. O da “Peki” dedi. Ve ona hitâben; “Ey oğlum! Sana vasiyetim şudur ki; Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerine karşı her zaman saygı ve hürmetini muhâfaza edip emirleri üzere hareket edesin ve hizmetinden aslâ ayrılmayasın” dedi. Bunları söyledi. Sonra vefât etti. Babası vefât edince; … Devamını oku

Bütün mahlukat zikrediyordu…

Bağdat’ta yaşayan Abdurrahman Tafzuncî hazretleri, büyük velî idi. Bir gün ıssız “bir çöle” çıktı. Allahü teâlâyı zikre başladı. Ve “Ey vahşî hayvanların, kendi lisânlarıyla tesbîh ettiği Rabbim! Seni, bütün noksanlıklardan tenzîh eder, bütün kemâl sıfatlarıyla tesbîh ederim” dedi. O an bir hareket başladı. Vahşî hayvanlar geldiler. Ve yanında tesbîhe başladılar. Hepsi, kendi diliyle zikrediyor, avazları … Devamını oku

“Doğru kılınan bir namaz…”

Bağdat’ta yaşayan Abdurrahman Tafzuncî hazretleri; Evliyâ-yı kirâmdan olup yüksekçe bir kürsüde vaaz verir, sohbetini, âlim ve velî herkes zevkle dinler, istifâde ederdi. Her duâsı kabul olurdu. Bir gün yanına biri gelip; “Efendim! Benim bir hurma bahçemle ineklerim var. Ama onbir senedir bir tek hurma olmadı. İneklerim yavru yapmadı. Duâ etseniz de genişe çıksa elim. Zîra … Devamını oku

“Yapılacak en mühim iş nedir?”

Kazvin’de yaşayan Alî bin Ömer Harbî hazretlerinin sevdiği biri şöyle anlatıyor: Bu zâtı görmek için evine gittim. İltifat ederek içeri aldı. Oturup, sohbet ettik. O esnâda bir kimse hediye olarak çok miktarda “elma” ve “kayısı” getirip takdîm etti bu büyük velîye. Onlardan bana ikrâm etti. Sonra hepsini bir talebesine verip “Bunları fukarâya dağıt!” buyurdu. Talebe … Devamını oku

“Mümine, güzel şeyler yakışır”

Kazvin’de doğan Alî bin Ömer Harbî hazretleri zamânında bir kimse vardı ki, zâhid olup, “dervişâne” elbiseler giyerdi. Bu kişi, Alî bin Ömer Harbî hazretlerinin, nefis “yemekler” yiyip, kıymetli “elbiseler” giydiğini işitti birinden. Aklı yatmadı bu işe. Bu, ters geldi ona. Kendi kendine “Bu nasıl Allah adamı ki, güzel yemekler yiyip, kıymetli elbise giyiyor? Zühd sâhibi … Devamını oku

“Haydi bizim hâneye gidelim”

Kazvin’de doğan Alî bin Ömer Harbî hazretleri, Allah adamlarındandır. Kerâmetleri vardı. Kalpleri okurdu. Bir kişi, bu zâtın sohbetine giderken yolda kendi kendine “Huzûruna varınca, (Efendim, zât-ı âlinizin yediği yemekten bana da ikrâm eder misiniz?) diye arz edeyim” dedi. Bu düşünceyle vardı. Oturup sohbet ettiler. Nihâyet sohbet bitti, büyük velî, bu kimsenin eline yapışıp “Haydi bizim hâneye gidelim” buyurdu. Ve eve … Devamını oku

“Hanımınıza karşı iyi huylu olunuz!”

Herat’ta doğup orada vefât eden Abdullah-ı Ensârî hazretleri bir gün sohbetinde; “Bir hakîkî mürşidin sohbetine kavuşmak, nîmetler içinde en büyük olanıdır” buyurdu. Sordular: “Neden efendim?” “Çünkü o büyüklerin bir şefkatli nazarı, kalpteki karartı ve pasları temizler de ondan” dedi. Ve ardından; “Kâbe, Mina, Arafat her zaman bulunsa da, böyle mübârek bir zât her zaman ele … Devamını oku