Niçin geri dönüyoruz?

Devrinin en büyük âlimlerinden olan Abdullah bin Mübârek hazretleri şöyle anlatıyor: Bir sene, bizi seven bir grupla nâfile hacca gitmek üzere yola çıkmıştık… Henüz köyümüzden ayrılmadan bir kız çocuğunun yerlerden bir şey aradığını ve ölü bir kuş görüp aldığını gördüm. Yanına gidip sordum. “Kızım, bu ölmüş kuşu ne yapacaksın?” dedim. Kızcağız mahcup bir tavırla; “Yemek … Devamını oku

Rumları şaşkına çeviren kahraman!

Devrinin en büyük âlimlerinden olan Abdullah bin Mübârek hazretleri, Abbâsîler devrinde, Bizanslılarla yapılan bir harbe katılmıştı. İslâm ordusunda askerler hilâl şeklinde oturmuş, ortalarında ince yapılı, nûrâni “bir zât” bir şeyler anlatıyordu… Derken ertesi sabah iki ordu karşılaştı. Bizans ordusundan, iri yapılı, çelik zırhlara bürünmüş birisi, kılıç sallayarak çıktı ortaya. Mağrûr bir hâlde müminlere karşı; “Kendine … Devamını oku

“Ben yalnız değilim ki!..”

Devrinin en büyük âlimlerinden ve Tebe-i tâbiîn’den olan Abdullah bin Mübârek hazretlerinin pek dışarı çıkmayıp, devamlı evinde hadîs-i şerîflerle meşgul olduğunu gören dostları; “Efendim, sizler yalnızlıktan rahatsız olmuyor musunuz?” dediler. Büyük velî; “Ben yalnız değilim ki… Gece gündüz Peygamber Efendimizle ve Eshâb-ı kirâmla beraber olan, hiç yalnız olur mu?” buyurdu. ● ● ● Bu zât … Devamını oku

“Ben, satıştan vazgeçtim!..”

Abdullah bin Mübârek hazretleri Şam’a giderken yol kenarında ölü bir merkep gördü. Biri de ağlıyordu! Adama yaklaşıp; “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Adamcağız; “Ben fakîrim. Bunu üç yüz dirheme almıştım, ama öldü, ne yapacağım diye ağlıyorum” dedi. İbni Mübârek, ona; “Ben buna beş yüz dirhem veririm kabul mü?” buyurdu. Fakîr çok sevinip; “Kabul” deyince, fakîre beş … Devamını oku

“Ölümü çok düşünen uzun yaşar!..”

Devrinin en büyük âlimlerinden olan Abdullah bin Mübârek hazretleri uzun bir yolculuğa çıkmıştı. Bir müddet sonra bir yerde konakladı. Cins bir atı vardı. O namazdayken başkasına âit otlaktan ot yedi. O, bunu öğrenince çok üzüldü! O atı otlak sâhibine hediye etti. Yaya olarak yoluna devam etti… ● ● ● Bir gün bu büyük zâta; “Efendim, … Devamını oku

İyi huylu olmak için…

Devrinin en büyük âlimlerinden olan Abdullah bin Mübârek hazretleri, Horasan’da 736’da doğup, aynı yerde 796’da vefât etti. Bu zâta bir âmâ, yâni “kör” kişi gelip; “Efendim, bir duâ buyurun da Allahü teâlâ gözlerimi açsın!” diye ricâ etti. Mübârek zât; “Yâ Rabbî! Bu kulunun gözlerini aç” diye duâ etti. O anda açıldı gözleri. Ve görmeye başladı. … Devamını oku

Şeytan insanı iki yerde küfre düşürür!..

Seyyid Abdülkâdir hazretleri şunu anlattı sevdiklerine: Bir gün Peygamber Efendimiz, Hazret-i Ömer’e; “Ey kardeşim Ömer! Bana da duâ et” buyurmuştu. Hazret-i Ömer; “Ben, bu ‘kardeşim’ sözünden daha güzel ve daha tatlı bir kelâm duymadım” demiştir. Eshâb-ı kirâm; “Yâ Resûlallah! Sizin de duâya ihtiyâcınız var mıdır?” diye sordular. Efendimiz cevâben; “Siz duâ edin. Faydası edene mi, … Devamını oku

“Başarının üç şartı vardır”

Seyyid Abdülkâdir hazretlerinin yaşadığı Mültan şehrinde bir “kemik hastalığı” yayılmıştı. Yakalanan ölüyordu. Bu zâtın talebesinden Gıyâseddîn adında bir genç bir gece Peygamber Efendimizi gördü rüyâsında. Resûl-i ekrem, ona bir tüylü kanat verip; “Bu kanadı, seyyid Abdülkâdir’e ver. Hasta olan bir uzva bunu dokundurur ve o hastaya on İhlâs-ı şerîf okursa Hak teâlâ şifâ yaratır” buyurdu. … Devamını oku

Fakir babası mübarek zat…

Irak’ta yetişen evliyânın büyüklerinden Mâcid-ül Kürdî hazretlerinin oğlu anlatıyor: Babamla aynı evde kaldığımız zamanlarda kapımıza kim gelse, karnını doyurur ve giderdi sevinerek. Bir gün, yine birçok fakir gelip çok aç olduklarını söylediler babama. Babam bana; “Gir şu küçük odaya. Orada olan yemek sofrasını alıp buraya getir!’ dedi. Çok şaşırdım?!. Zîra az önce o odadaydım. Yemek … Devamını oku

Duâlarımızın kabul olması için…

Irak’ta yetişen evliyânın büyüklerinden Mâcid-ül Kürdî hazretleri 1166’da Irak’ta vefât etti. Bu zâtın pek çok kerâmetleri vardı. Biri şöyle: Bir dostu vardı. O kimse gelip; “Efendim, tek başıma nâfile hacca gitmek istiyorum” dedi. Ve duâ istedi bu büyük velîden. Ancak hiç azık almamıştı yanına. Zîra azık alacak parası yoktu. Mâcid-ül Kürdî hazretleri, deriden su kabını … Devamını oku

Kırk pehlivanı yenen zayıf talebe!..

Büyük velîlerden Kadîb-ül Bân hazretleri zamânında bir kimse vardı ki; yanında pehlivanlar gezdirir ve bunları güreştirip nâm yapardı. Bu kişi, bir gün Kadîb-ül Bân hazretlerinin şehrine geldi. Ve bir talebeye; “Hocanız nerededir?” diye sordu. Talebe de; “Falan göle gitmiştir” dedi. O dediği göle yaklaşınca, Kadîb-ül Bân hazretlerini, gölün ortasında bağdaş kurmuş oturuyor gördü. Kıyıdan; “Ey … Devamını oku

En büyük düşman!..

Evliyânın büyüklerinden Kadîb-ül Bân hazretleri, bir sohbetinde “Kardeşlerim! İnsanın en büyük düşmanı, nefsidir. Dînin her bir emrinde bu nefsi kırmak vardır ve nefis kırılırsa netîce hayır olur” buyurdu. Sordular: “Nefsi nasıl kıralım efendim?” Buyurdu ki: “İstişâre edin ki, bu, nefsi kırar. Zîra nefis, istişâre etmek, fikir sormak istemez. ‘Ben de biliyorum’ der. Yolda bir mümine … Devamını oku

“Onu sultâna şikâyet edeceğim!”

Evliyânın büyüklerinden Kadîb-ül Bân hazretleri, 1174’te Musul’da vefât etti. Bu zâtın zamânında bir kişi vardı ki, hasedinden dolayı bu zâtı sevmez ve büyüklüğünü inkâr ederdi. Kalbinden; “En iyisi, gidip sultâna şikâyet edeyim. Musul’dan sürgün etsin, ben de rahat edeyim” dedi. Ve bu niyetle çıktı evden… Birkaç adım attı. Biri çıktı karşısına: “Dur bakalım, nereye gidiyorsun? … Devamını oku